Kayıtlar

Aralık, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kısa: Biz

Gerçekliği bozmak, yerine yenisini yaratmaktır hayal etmek, zihin içinde. Fakat ipin ucu kaçırılırsa, dışarıdan gelen yıkım ekipleri yeni gerçekliği yıkıp, eskisini yeniden inşa etmek isterler. Bu nedenle hiç bitmeyen bir yıkım/yapım sürecini tekrar tekrar yaşarsınız. Siz her gün hayal eder ve kurarsınız. Onlarsa her gün gelir ve yıkarlar. Bunu her an, her saniye iliklerinize kadar yaşarsınız. Hayal edersiniz. Oturur beklersiniz.  Bir gün, bir gün daha, işte bak bir tane daha....  Öyle günleri sayıyordum deli pösteki sayar misali.  Günler geldi geçti, gelme vakti geldi, geldi ve geçti.  Sen gelmedin.  Ben anladım.  Ben bildim.  Ben oldum.  Ben unuttum.  Hem kendimi.  Hem seni.  Gerçek oldum, öldüm.  Öldüm, hayal oldum.  Sıkıştım kaldım.  Ne devrimci ruhum, ne teslim olmuş bedenim, ne zincirlenmiş aklım…  Ben sen olmaktı amacım.  Sen ile biz olmaktı.  Çoğalmaktı...

KARA ORMAN

Sabah uyandığında denize baktın mı hiç? Denizin menevişe çaldığı tonlardan beyazlığa doğru dalgalanarak köpürmesini izledin mi hiç? Bir ışık yansır hızla sen daha gözünü açıp kapayamadan usulca uzanır ufka doğru, yok olur yiter gözden gider. Kalbinin her çapışı arasında geçen süre kadardır nefesini tuttuğun süre. Bazen zaman durur, kalbin patlayacak gibi atar. Nefes alışverişin güçleşir. Ellerinin titrek, ruhun çekilmiştir o zamanlarda. Denize doğru tarayan gözlerin bir yağmur olur yağar bir şehre ve sonra o şehre ağlarsın bir yağmur yağar tekrar. Sen ağladıkça gök mavi rengini değiştirir. Toz olur maviye vurur, denize düşer deniz mavisi olur, çivitlenir. Mora yakınsar artık. Çürümeye yüz tutar. Tıpkı ruhun gibi… Acılar içerisindeki ruhunla som maviden denize girersin. Kor aleve düşmüş gibi erirsin. Yüzmeye başlarsın. Her uzvun birer birer eriyip maviyi kırmızıya boyarken ilk kara parçasına ulaşırsın. Onu, sana taşıyan küçük adamları, evet, onları tanımak, soluk almak istersin. Olduk...

Nedir benim bu derdim?

Sevmek… Yaşadığı iyi kötü her şeye saygı duymak, derdini de mutluluğunu da aynı heyecanla paylaşmak, üzüldüğünde gözyaşlarını silmek, sevindiğinde alnından öpmek, düştüğünde üstündeki tozu toprağı silkmek, havalara uçtuğunda eline bir milyon tane uçan balon tutuşturmak, varlığıyla gurur duymak… Ya ben başarabiliyor muyum bunu pek fikrim yok.   Sevmek… Bazen sadece özlemeye dönüşendir. Bazen ise küçük bir tebessümdür, geçici mutluluklardan çok daha fazla değerlidir belki de. Canım kardeşindir bazı zaman. Özlemdir, özdür. Öz’e dönmektir derler ya Mevleviler, bu da onun gibi bir şey işte. Severken özlersin. Özlerken özüne dönersin.  Ya sevgiliyi koklamak… Yapılabilecek en güzel şeydir aslında. Sevgili yokken, onu özlediğinde koku nöronlarında yaşatıp sığınacak bir limandır sevgiliyi koklamak. Hiçbir alfabenin kombinasyonu yetmez bu durumu tariflenmeye. Zaman değişir, şartlar değişir, tanıdığını sandığın değişir, sevgi değişir, sevişmek değişir, bir o koku deği...