Nedir benim bu derdim?
Sevmek… Yaşadığı iyi kötü her şeye saygı duymak, derdini de mutluluğunu da aynı heyecanla paylaşmak, üzüldüğünde gözyaşlarını silmek, sevindiğinde alnından öpmek, düştüğünde üstündeki tozu toprağı silkmek, havalara uçtuğunda eline bir milyon tane uçan balon tutuşturmak, varlığıyla gurur duymak… Ya ben başarabiliyor muyum bunu pek fikrim yok.
Sevmek… Bazen sadece özlemeye dönüşendir. Bazen ise küçük bir tebessümdür, geçici mutluluklardan çok daha fazla değerlidir belki de. Canım kardeşindir bazı zaman. Özlemdir, özdür. Öz’e dönmektir derler ya Mevleviler, bu da onun gibi bir şey işte. Severken özlersin. Özlerken özüne dönersin.
Ya sevgiliyi koklamak… Yapılabilecek en güzel şeydir aslında. Sevgili yokken, onu özlediğinde koku nöronlarında yaşatıp sığınacak bir limandır sevgiliyi koklamak. Hiçbir alfabenin kombinasyonu yetmez bu durumu tariflenmeye. Zaman değişir, şartlar değişir, tanıdığını sandığın değişir, sevgi değişir, sevişmek değişir, bir o koku değişmez. Değişen, dönüşen dünyadaki tek değişmezdir. Kısacası tek bir anlık harikalar diyarıdır. Özdemir Asaf’ın dediği gibi sevmek nokta almaz, noktadır kendisi. Noktadır, sonsuzluktur. Aşka ulaşabilmeni sağlayacak eylemdir.
Ya aşka âşık olanlar… Dervişler… Aşkı hissederek yaşayan insanların yaşama biçimini hiç düşündünüz mü? O insanlar, birine tutulmalıdırlar. Hayatlarındaki en üst ve nihai amaç sevdikleri kişiye ulaşmaktır. Ama istemezler de ulaşmak bir yandan, çünkü amaçsız yaşanmayacağı gün gibi ortadadır. Sevdiği kişiye ulaşınca, onu kafasındaki gibi görememe korkusu da olabilir bir yerde...
Bir nevi çile çekmelidir bu kişiler. Onu düşünüp keyfi kaçmalı, depresif müzikler dinleyip alkol tüketebilmedir. Ya da tam ters olarak, depresif müzik dinleyip alkol tükettiği gecelerde onu düşünüp keyfi kaçabilmelidir. Bu, asla onunla yapılabilecek birey değildir. Bu yüzden kişi temelde ona değil, ona olan aşkına âşıktır. Hastalıkların en büyüğüdür. Kimine göre bencilliktir. Karşındakine sadece bir yanılsama vermektir. Her şey kendinde başlar kendinde biter. Ama vazgeçmez âşık/derviş bu durumdan. Neden mi? Bilir ki asla vazgeçmez insan âşık olmaktan o uyuşturucuyu bir kez damarlarında hissettiyse. Büyüdükçe zevkler değiştikçe kimi zaman bir manzara olur sebebe-i aşkın, kimi zaman sadece sessizliğin kendisidir. Hep biri vardır uzaktan sevilen. Yaklaştıkça aşkından yanılası biridir...
Yıllar geçtikçe, insan hayatı öğrendikçe, hayal kırıklıkları yaşandıkça, insan o umudu yitirdikçe yaşama sevincide kaybolmaya başlar.İnsanı diri tutan, insanının damarlarındaki kan gibi, aldığı soluduğu nefes gibi, âşık olabilme ihtimalidir...
Bir de onu yaşayamayacağını, bir daha âşık olmayacağını hissettiği an insan... İşte o an sadece yürüyen bir bedendir ruhsuz, soluksuz, amaçsız... Âşık olmak... Âşık olmaya âşık olmak... İnsanın kendine geri dönüşüdür. Âşık olamamak ise ölümüdür... O yüzdendir ki derviş virane gezer. Sevdiği ile ruhen bütünleşip Aşk’a ulaşmayı amaçlar. Sevgininse en yücesini yaşar. O ağlar, o sızlar, o yalnız kalır ama bunu tek bir şey için yapar aşka âşık olduğu için... Maşukunun varlığı onun için aşktır; yokluğu acı... Ama bu acıyı duymak da aşktır...
Aydın ŞELTE
01.12.2012
Yorumlar
Yorum Gönder