Kayıtlar

2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir Garip Yemek tarifi

Önce patatesleri çıkardım yerinden. Tombul,kir pas içindelerdi. Bir güzel yıkadım onları,incitmeden. Sonra kabuklarını soydum. Çırılçıplak kaldılar. Sonra bir kez daha yıkadım buğday sarısı vücutlarını. Küp küp doğradım onları,bölündükçe,çoğaldıkça neşelendiler, değişiyorlardı. Değişimden kaçan bir yanları yoktu. Hafifçe yaydım yağı, üretimi ve kullanımı her zaman tartışılmış son yüzyılın buluşu olan tavaya. Sonra kısık ateşte hafif hafif kızarmaları izledim. Sanki nasıl desem yağla sarıldıkça utanıyorlar gibi.Birden üzerlerinde attılar utangaçlıklarını, çünkü keskin,sert ve dişli bir rakip geliyordu yanlarına: soğan. Sevdiği artık soğanı da sarıp sarmalıyordu. Kalbi bu kadar geniş bir sevgili? Herkese yetebileceğine inanan bir kalbe mi sahipti? Derken sırasıyla kokusuyla aklını başına aldıran kekik, azı hasret bırakan fazlası genizleri yakan kırmızıbiber,onla veya onsuz yakıcı tuz… Sırayla birer birer yağın içinde sarmaş dolaş oldular. Artık patatesler sinirlenmiyordu; tam tersi üzülü...

Seni düşünüyorum

Herkes dilediği anda gitmeyi umduğu diyarlara gidemez. Gülünç geliyor bunu düşünmesi bile. Ama asıl gülünç olan ne biliyor musun? Belki de üzücü olan… Gözlerine bakıp akılların alamayacağı güzelliklerin bulunduğu , insanların şarkı söyleyip şiirler okuyarak dans ettiği , kelebeklerin kraliçelerinin güzelliği karşısında büyülenip uçmayı unutarak , öylece kalakalıp yeryüzünü renklere boyayan ve boğan , kısacası olmayan diyarlara gitmek… O gözlere bakıp da , o diyarlara gidemeyenlere acıyorum , o tacı göremeyenlere acıyorum , yıldızların arasındaki tahtını göremeyenlere acıyorum… Asıl gülünç olan bu… Gözlerine her bakışımda ışık saçıyor gözlerim. En karanlık noktaları dahi aydınlatan bu ışıkları görmen lazım. O ışık huzmelerinin oluşturduğu ismi görmen lazım. Yoruluyorum, seni düşünüp dinleniyorum. Korkuyorum, seni düşünüp cesaretimi topluyorum. Üşüyorum , seni düşünüp ısınıyorum. Seni düşünüyorum , yüzümde aptal bir gülümseme ile mutlu oluyorum.

Laissez-Faire

Bu sabah perdeyi çok erken araladı annem. Güneş öyle bir çarptı ki yüzüme , sanki geç kalmışım azar değil tokat yiyorum! Gerildim, gün içinde bir koşuşturmaca gene bekliyor. Ama ne için? Bu soruyu sormayacaksın kendine. Cevabını bilmediğin şeyleri zorlamayacaksın çok fazla. Tabi delirme riskini alacaksan devam edebilirsin. Bence de devam etmeli zaten insan. Çünkü deliliğin bir ölçüsü var mı? Kime göre ve neye göre? Evet, sabah sabah bu düşüncelerle kalkıyorum yatağımdan. Bu kopuk kopuk yazılmış yazıyı kaleme alıyorum. Her cümleyi başka biri yazıyormuş gibi. Gelin bizler de öyle yapalım. Her birimiz “kendimiz” gibi olalım. Ortaya kim bilir nasıl bir çeşitlilik çıkacak ? Aynı olmaya çalışmayı bir kenara bırakalım.Aynı işleri yapmayalım,aynı giysileri giymeyelim, aynı müziği dinlemeyelim. Sonra birbirimize ilgi duyup yeni şeyler keşfedelim. Bizim için yeniliğin adı birbirimizi keşfetmek olsun. Bu arada kahvaltımı tamamladım. Bu kadar kısa sürede bitti işte. Oysa neye yetişeceğime dair en ...

21 Dakika - Ece Temelkuran

Benim bir kere arkadaşımı öldürdüler, artık bir daha iflah olmam gibi geliyor. Gittiğimde yerde yatıyordu, kanı kaldırım taşlarına sızıyordu. Ben onu gördüm ya, ben artık başkasıyım. Hrant gitti, hep taze kalacak bir kan karanfil açıldı göğüs kafesimde. ‘Böyle bir şeymiş meğer’ dedim, ‘Arkadaşını öldürürlerse böyle oluyormuşsun’. ‘Meğer’ demiştim, ’12 Mart’ta, 12 Eylül’de arkadaşlarını kaybedenler böyle hissetmiş.’ Demek Türkiye’de milyonlarca insanın aslında göğüs kafesi ağır ve ağrılı yarılmış, çatır çatır açılmış kemikleri acıyla, ciğerlerinin arasından bir kan karanfil sızmış. Meğer arkadaşı öldürülünce insanın acısı hiç geçmezmiş. Öyleyse bunca insan, bunca sevgili, anne, baba, kardeş, oğul, arkadaş, dost... Eğer hepsinin göğüs kafesi böyle sızılı aralıksa, nasıl yaşıyor bu ülke? Anlamadım ben. En çok Hrant’tan sonra anlamadım bunu. Oku! Arkadaşının adıyla. Nejdet Adalı... Sedat Soyergin... Erdal Eren... Veysel Güney... Ahmet Saner... Kadir Tandoğan... Mustafa Özenç... Ethem...

FISILTI

Fısıltı…Gözlerini kapadığın anda ortalığı kaplayıveren bir fısıltı…Sessizlik konuşuyor geceleri.Yıldızlar parlaklılarını yarışırcasına sergiliyorlar. Yaprakların hışırtılarını duyabiliyor musun? Ağaçlar fısıldaşıyor,rüzgar şarkı söylüyor,böcekler ellerine çalgılarını almış en tatlı nağmeler eşliğinde raks ediyorlar. Sen uykudayken insanoğlu,özgürlük fışkırıyor dünyanın ve evrenin her köşesinden. Oysa sen uyuyorsun.Geceleri yıldızların altında , gündüzleri resimler çizen bulutların arasında…Oyuncaklar sarılmak istiyor her gece sana.İzin vermiyorsun. Oysaki parmağını bir dokunsan piyanoya, süzülsen tuşların üzerinde , dansa davet etsin tüm insanlığı,sarılıp tekrar kardeş olsan özgürce düşünsen her şeyi, hiçbir fikrin,hareketin,toplumun ve nice ‘yapım’ olan her şeyin etkisinden uzak sadece sen olsan,yapmak istediklerini yapsan…Dans etsen durmadan dönsen,elinden tutsan sevdiklerinin,aşkını haykırsan, Peter Pan olsan Wendy’ini alıp uçsan , Prometheus olsan Kafkas dağlarından uğurlarında Tan...

Akrebin mesajı

Bir gün adamın biri yolda giderken, bir çukura düşmüş ve boğulmak üzere olan bir akrep görmüş. Eğilmiş, bir süre gözleri buğulu akrebi izlemiş, çırpınışlarını…Kendinden zayıf bir varlık ve bir avuç sudan çıkamıyor. Yardım etmeli mi? Peki bu işin adama karı ne ki? Sokmuş elini kurtarmak için akrebi. Akrep sokmuş adamın elini. Bir kez daha kurtarmak için uztmış elini ve akrep bir kez daha sokmuş. Bu böyle dört beş kere tekrarlanmış. Oradan geçen başka birisi olayı seyrededuruyormuş. Bakmış olacak gibi değil dayanamamış sormuş: - Ey adam ! Hayvan işte ne yaparsan yap seni sokacak ne uğraşır durursun?! Adam cevap vermiş: - Hayvan hayvanlığından vazgeçmiyor da ben insanlığımdan niye vazgeçeyim? Promethus ateşi insanlık için Tanrı’lardan çaldı. Sonra o insanlar ona ihanet etti ama o hala Kafkaslar’da acı çekmeye devam ediyor. Bu ateşi Spartaküs devraldı, sonra peygamberler Musa, Davut, İsa, Muhammed sonra liderler sonra Mustafa Kemaller sonra Mahirler,denizle...

Şelteoğulları - Soy Ağacı

Şelteoğulları, bugün anlamı Türkiye'de ve dünyada tek olan "şelte" soyismine sahip binlerle ifade edilen bir sülale. Fakat gerek iş için gerçekleşen göçler, gerek büyük sürgünler, gerekse de savaşlar ülkenin ve bu coğrafyanın dört bir yanına dağılmaya yol açmış. Köken ile ilgili araştırma-sonuç ve yorum yapılmadan önce bugün bu sülalenin Erzincan Refahiye Altköy (ALTKENDİ) dışında Yozgat Akdağ Madenleri'nde, Ankara Polatlı'da , Konya Ereğli'de , Düzce Kaynaşlı Bıçkıyanı Köyü'nde ve de Artvin ile Gürcistan’da yaşadıklarını ama büyük çoğunluğunun İstanbul'da ikamet ettiğini belirmekte yarar var. Sülalenin tek kol olarak Gürcistan üzerinden geldiğine dair oldukça ipucu var ki uzun bir süre önce o bölgeden akrabımız olduğunu iddia edebn birileri geldi (Gürcücesi Khimshiashiashvili; Hamşeivili Hamşeivili). Ailemizin kökeni Türk olsa da sanırım Gürcü kanı taşıyor zaten bu coğrafyada ve dünyada hepimiz karışığız kaldı ki böylesi doğru ve güzel olandır. Kı...

Şelte

Türkçe Anlamı : [1] Bir şeyi veya şeyleri toparlayıp bağlama işi. [2] İp bükmekte kullanılan kasnağı çevirmekte kullanılan cisim. [3] Hamse Türklerinin giydiği bir giysi [4] Peçeneklerin giydiği başlık Gürcüce Anlamı: [1] kısa [2] sıska [3] yiğit Zazaca Anlamı: [1] döşek [2] yorgan [3] yatak [4] şilte [5] kalın çaput [6] kalın bez
Müslümanların yaşadığı muhtelif baskılar Özellikle mütedeyyin erkeklerde rastladığımız “yanaklılıktan” mustarip olan Dışişleri Bakanımız Ali Babacan, ecnebi memleketlerinde “Müslümanlar Türkiye’de baskı altında” buyurdular. Babacan bey, dışişleri bakanı gibi değil de, partinin gençlik kolları başkanıymış gibi konuştular.Ve böylece, ne yalan söyleyeyim bu kez onikiden vurdu diyebileceğimiz bir performans sergilendi sayın seyirciler. Türkiye’deki Müslümanların yaşadığı eşi benzeri olmayan zulmü gözler önüne serdi. Babacan haklı. Bugün bir Hayrünnisa Hanım, Gucci mağazasından gönlünce çanta olsun, gözlük olsun bunları alamamaktadır. Dünkü haberlere göre, hanımefendi gazetecilerin fotoğraf çekmesini engellemek zorunda kalmıştır. Bununla biter mi? Bitmeeez!Ağlayasınız gelir!Bugün bir tarikatın üyeleri fotoğraf çeken gazetecileri ferah ferah linç edememekte, fotoğraf makinelerini kırdıklarında hedef gösterilmektedir. Bu zulüm İslam dünyasının neresinde var?Bugün durumu olan bir erkek istediğ...

Mahir (Çayan) yaşasaydı...

Yazının başlığında parantez içinde bir açıklama yapma ihtiyacı hissetmemin sebebini açıklayayım önce. Bu yazıyı yazarken, yanıbaşımda başka bir işle uğraşan bir arkadaşımın (25-30 yaşlarında birisi) gözü başlığa takıldı. O sırada, henüz parantez içindeki kısım yoktu. “Mahir öldü mü yoksa?” diye dehşet içinde sıçradı, önce. Ben, ne diyor bu ya diye düşünmeye başlarken, Mahir dendiğinde, onun ilk aklına gelenin “şu bizim internetteki Mahir” olabileceği benim aklıma geldi. Ne de olsa zamane... O Mahir ile bu Mahir’in arasındaki farklara kısaca değinip, yazıma döndüm. Mahir dendiğinde, benim kuşağımın aklına, en azından o kuşağın oluşma dönemi olan 70li yılların ikinci yarısında, hiç olmazsa duvar yazılarından ve amfilerde atılan sloganlardan çağrışımla, “Hüseyin, Ulaş,...” tamlaması gelirdi. Bu gün bile, Ulaş isimli bir çocuk gördüğümde, anne-babasının o eski zamanların anısına ya da heyecanıyla mı, o isimi koyduklarını anlamaya çalışıyorum. Anne-babasının hali tavrı bazen hiç bir ipucu v...

"GÜNEŞ HAREKATI" ADIYLA BAŞLATILAN OPERASYONUN ÖZÜ VE KAPSAMI NEDİR?

Sömürüye dayalı iktidarlar, tüm tarihsel kesitlerde ve var oldukları her biçimde, farklı oranlarda da olsa, manipülasyonlara, kitleleri yanıltıcı atraksiyonlara ihtiyaç duymuştur. Ne var ki bugün gelinen noktada bu hileli yönlendirmeler, teknolojinin imkan çoğaltan desteğiyle adeta bir sektöre dönüşmüş ve iktidarların hizmetine çok daha kapsamlı boyutlarda girmiştir. Gerçekte egemenlerin istediği, parmak ayı gösterirken aya değil parmağa bakan bir gemlenmiş akıl halidir. Bu nedenle, devrimcilerin iktidar odaklarından gelen her açıklamaya kuşku ile bakması ve atılan her adımın ardında, açıklanandan öte, gizlenmiş gerçekler araması sistemin tuzaklarına düşmeyi önleyen bir çeşit sigorta olarak görülmelidir. Anımsanacak olursa, bir süre önce Kuzey Irak'a düzenlenen hava saldırısını değerlendirirken yapılan işin gösterilen amacı aşan bir boyut taşıdığına dikkat çekmiştik. "Sınıra yakın kentlerdeki üslerden uçak kaldırıp, havada ikmale ihtiyaç duymadan daha önce de olduğu gibi tespi...