Laissez-Faire
Bu sabah perdeyi çok erken araladı annem. Güneş öyle bir çarptı ki yüzüme , sanki geç kalmışım azar değil tokat yiyorum! Gerildim, gün içinde bir koşuşturmaca gene bekliyor. Ama ne için? Bu soruyu sormayacaksın kendine. Cevabını bilmediğin şeyleri zorlamayacaksın çok fazla. Tabi delirme riskini alacaksan devam edebilirsin. Bence de devam etmeli zaten insan. Çünkü deliliğin bir ölçüsü var mı? Kime göre ve neye göre? Evet, sabah sabah bu düşüncelerle kalkıyorum yatağımdan. Bu kopuk kopuk yazılmış yazıyı kaleme alıyorum. Her cümleyi başka biri yazıyormuş gibi. Gelin bizler de öyle yapalım. Her birimiz “kendimiz” gibi olalım. Ortaya kim bilir nasıl bir çeşitlilik çıkacak ? Aynı olmaya çalışmayı bir kenara bırakalım.Aynı işleri yapmayalım,aynı giysileri giymeyelim, aynı müziği dinlemeyelim. Sonra birbirimize ilgi duyup yeni şeyler keşfedelim. Bizim için yeniliğin adı birbirimizi keşfetmek olsun. Bu arada kahvaltımı tamamladım. Bu kadar kısa sürede bitti işte. Oysa neye yetişeceğime dair en ufak bir düşüncem yok. Az sonra köpekleri bahçeye bırakacağım. Nasıl koşacaklar bir bilseniz? Bir amaçları da yok. Yaşıyorlar sadece , gerekeni yaşıyorlar ve mutlular. Bizler gerekeni dahi yapamazken fazlasını o kadar çok zorluyoruz ki. Bugün daha fazla “neden” diye sormadan Frank Sinatra’nın eşliğinde üstümü giyinmeye gidiyorum. Çıkacağım az sonra kim bilir gene ne zaman gelirim? Aslında Fransızların dediği doğru sanırım , “Laissez-faire “ , evet bırakalım yapsınlar biz kendimizi biliyoruz ya…
Yorumlar
Yorum Gönder