İsveç Aylığı: Eylül
“İnsan yaşadığı
yere benzer
O yerin suyuna, o
yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen
balığa
Toprağını iten
çiçeğe”
Edip Cansever
Eylül hazan mevsiminin başlangıcıdır. Nedendir bilinmez hüzün kaplar içinizi memlekette. Nerede olduğunuzdan farksız, ölümdür bir anlamda çünkü. Kışı hissetmezsiniz mesela. Her şey donar. Soğuktur artık. Soğuğa yaklaşmadıkça yanmazsınız. Dokunursanız, sonbaharın boğazınızı düğümlediğindeki acıdan daha fazlasını verir. Fakat bu acı anlıktır. Canınızı yakar, gider. Sonbaharda hissettikleriniz ise kalıcıdır. Biri kalp krizi ise, diğeri kanserdir. Burada da sonbahar farklı gelmedi tabi. Hava sıcaklığı çok ani değişmese de biraz düştü. Yapraklar hafiften o muhteşem yeşil-sarı-kırmızı geçişini yapmaya başladı. Doğanın renklerinin yasaklanabildiği bir ülkeden gelmiş olan ben için, bu manzarayı tekrar kucaklamak paha biçilemez bir mutluluktu.
Eylül ayı, benim için de ailesel anlamda önemli bir ay oldu ve bu vesile ile İsveç’te evlilik ve aile
hayatına değinmek isterim. İsveç’te aile kurmayı kolaylaştırıcı bir sürü önlem
veya teşvik olmasına (evlenince vergi indirimi gibi) nüfus artış hızı sürekli
düşüyor. Öğrendiklerime göre, evlilik yardımları, doğacak çocuklara
üniversiteyi bitirinceye kadar bedava okuma ve yaşama sağlanmasına rağmen çok
uzun bir dönem İsveçli aileler sürekli çocuktan kaçınma ve çocuk edinmeme
yolunda olmuşlar. Paralel bir şekilde de, evlilik dışı doğumların
oranı günden güne yükselmiş. Şimdiyse ve buz kez de izlenimlerime ve yine
bulabildiğim bazı istatistiklere göre İsveçli gençler arasında evlenmeler
artmaya başlamış. Bu geriye dönüşün nedenleri arasında, AIDS tehlikesi ile birlikte (evet bir dönem artmış),
60'lı yıllardaki cinsel özgürlük furyası döneminin fırtınaları arasında büyüyen
çocukların, yaşadıkları belirsizliğe tepki olarak kalıcı ilişkilere ağırlık
vermesi gösteriliyor. Arada hemen bir parantez açalım ve aile kurumuna şöyle
bir dokunup başka bir kavrama geçelim: SAMBO. Malumunuz, aile kurumu sistemin
işlemesi için olmazsa olmaz bir kurumdur. Özgür insan özgürlüğünü, burjuvazi
aile ilişkisinin dokunaklı-duygusal peçesini yırtıp onu katışıksız para
ilişkisine döndürmesinden beri yitirmektedir. Bu pek tabi ki İsveç’te de
Türkiye’de de böyledir ve çalışma yaşamının
ve de tüketimin de devamlılığı için aile kurumu önemlidir. Hem bu
nedenle, hem de sol – feminist mücadeleler sonucunda İsveç’te evlilik gibi beraber
yaşam da aynı seviyede karşılık bulmaktadır. Yani evli olmak zorunda
değilsiniz. Beraber yaşayıp her türlü evli haklarından yararlanabilirsiniz.
İşte bu sisteme SAMBO adı verilir. İsveççe sammanboende (birlikte yaşamak)
teriminin kısaltmasıdır.
Cinsellik konusu ise şöyle, cinsellik burada doğu toplumları veya güneydeki Katolik toplumları gibi tabu
değildir. Bunda tabi ki geçmişten gelen kültürel evrimsel süreç rol oynadığı
gibi yapılan onlarca yıllık mücadelenin de etkisi vardır. Yemek yemek, uyumak,
boşaltım yapmak gibi temel bir ihtiyaç olan cinsellik burada devlet tarafından
da, toplumsal olarak da güvence altındadır ve hayatı paylaşmak gibi iki arkadaş
seks ile birbirlerini tanıyabilirler. Dinsel öğeler ile yetiştirilmiş toplumlar
için bu çok yabancı bir durumdur. Fakat baskılanmış bir sürü cinsel isteğin bir
toplumda nelere yol açabildiğini, ne kadar gergin ve tutsak bir toplum olduğunu
bugünkü Türkiye’ye ve diğer kapalı toplumlara bakarak anlayabiliriz sanıyorum.
Sonuçta eylül tüm
bu bilgiler ve akılda düşünceler, gönülde duygular toplamında geçip gitti. Fark
ettiğim ise tek bir doğrunun ve mutluluğun yer ile alakası olmadığı
oldu. Nerede gözleriniz ışıl ışıldır, menevişlenir, insana sevinç ama önce
huzur verir, orada geleceği, gelecekle birlikte umudu çağrıştırır insan.
Yorumlar
Yorum Gönder