Kayıtlar

2007 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gülüşü(n)

Gene bir bitiş. Başlangıçlar ve bitişler çoktandır karışır oldu. Yüreğime , yalnızlığımın dahi terk edileceği korkusu geliyor zaman zaman. Ama korku ne kadar doğal bir duygu olsa da yüreğimde yer etmemeli; çünkü yanında acı ve pes etmişliği,sinmişliği de getirir.Bense hep, hayatta her şeye karşı durdum , çabaladım, savaştım yenileceğimi bilsem de…Fakat bu kez farklı bir savaşın ortasındayım. Bazen isyan ediyorum , savaşıyorum gene . Tam başardım derken nerede, ne zaman , nasıl başladığını dahi hatırlayamadığım hatta ve hatta varlığını bile sorguladığım her türlü yaşamsal aktivitenin , ilişkilerin bitişine geliyorum. Ne alarak ne vererek… Arkamı dönmeden ve şikayet etmeden gidiyorum, sanırım alıştım artık.Ya da yalnızlığına sığınmanın verdiği güç bu… Yaralı bir kuş misali , çığlıklarla bestelenmiş şarkılara saklanıyorum.Tek bir çığılığımı kendime bile duyurmamaya çalışarak tırmanıyorum hayat denilen bu ying ve yangın basamaklarını. Yanımda “yalnızlığın” kulağıma fısıldıyor sürekli adı...

Ve Gene Sen Oldum

Mutluluğu hak ettiğimi söyleyen insanlara nasıl bakacağım? Acaba gerçekten dünyanın en büyük ve en temiz kalbi gerçekten bende mi ? Sahi, koruyucu ve destek olabiliyor muyum? Oluyorsam daha ötesine geçebilecek kapasitem yok mu? Yaşadığını yaşamamak, söylediğini aslında söylememek … Kısacası şizofreni…Şizofren bir aşık… İnsanların içerisindekileri görebilme yetisini öğrenebildim. Ve bu sayede görebildim kanatsız kelebekleri.Bu yıldız bahçesinde iki ruhun doyasıya şevişmesini.Yaz gecelerinin ilk defa bu kadar güzel olması. Ve de ilk defa bulutların üstünden bir kalbin sevginin gücüyle getirilmek istenmesi. Aşkı yaşamak, dost olmak… Karmaşa… Zaman geçecek , gidecek. Yirmi dört saatlik yaşamın içerisinde birkaç dakikalık ömrümüzün çoğunu kendi ördüğümüz duvarların arasında geçiriyoruz. Gerçekten sevenlerimizin farkında olamıyor , hayatımızı başkaları için yaşıyoruz . Zaman geçecek , gidecek …Ve ben bu durmak bilmeyen zamanda , karanlığın tam ortasında elinde sönmeyen mumlarla gelmeni , ...

Rakı

Dönülmez akşamın ufkundayız azizim… İçki yasaklanabilir. Açık söyleyeyim, bence mahsuru yok. Ama rakı asla... Çünkü takunyalılar öyle zanneder ama, aslında "içki" değildir rakı. Yurt sevgisidir örneğin. İki tek attın mı "n'olacak bu memleketin hali?" diye endişelenmezsin aksi olsa... Tıp bazen çaresizdir, o ilaçtır. Gurbete bile iyi gelir. Kontörsüz muhabbettir. Büst gibi oturan adamın bile çenesini açar, gülümsetir. Kahkahadır. Hatıraları kaydeden hard disk'tir. Botoks'tur bir nevi. En kaknemi bile bir baska görünür gözüne. Çirkin kadın yoktur, az rakı vardır... İçilir, güzelleşilir. Herkesin gençlik hatası olabilir. Bira içersin. Sonradan para kazanıp tenise başlayınca, şarap içmeyi matah zannedersin. Amerika'da TIR şoförlerinin içtiği viskinin dublesine Etiler'de TIR parası ödersin, ayrı... Ama kürkçü dükkânıdır. Döner dolaşır, gelirsin... Orhan Gencebay'dır. Entel barlarda, sosyete kulüplerinde dinlemeye utanırsın... Ama hepimiz biliriz k...

Hrant Dink'ten Koçgiri Aşiretine

Bu yazı, 04 Şubat 2007'de Radikal Gazetesinde (Radikal 2'de), Naci Kutlay imzasıyla, yayınlanmış . Naci Kutlay'ı kısaca söyle tanıyabiliriz {kendi kaleminden --çok hafif redakte ederek aktarıyorum}: Ben, M. Naci Kutlay, 1931 doğumlu ve Ağrı’lıyım. Emekli doktorum. Ankara’da oturuyorum. Kürt tarihi ve sosyolojisi üzerinde çalışmalarım, Kürtçe roman ve çevirilerim oldu. Gazete ve dergilere çoğu Kürtler konusunda olmak üzere makale ve öyküler yazdım. "İttihat-Terakki ve Kürtler", "Zevîyên Soro" (Kürtçe roman), "Soro’nun Toprakları" (Zevîyên Soro’nun Türkçesi), "Kırkdokuzlar Dosyası", "Kürt Kimlik Oluşum Süreci", "Evîna Cemîlê" (Cengiz Aytmatov’dan tercüme roman), "Anılarım", "Dê û Damarî" (Egîdê Xudo’dan Latin Alfabesine transkription), "21. Yüzyıla Girerken Kürtler", "Türk Siyasal İslamcılığında Kürt Damarları" kitaplarım yayınlandı. Diyarbakır DDKO kuruculuğu ve yöneticiliğin...
Sonunda ne fark ediyor insan? Aşkı da, sevgiyi de , prensesleri de, böcekleri de kendisinin yarattığını.Zaten kendini sevemeyen nasıl başkasını sevebilir ki? Kendisine yetemeyen başkasına nasıl yetebilir ki? Tanrı'ya teşekkür edebileceğim bir çok şey var. Ne mutlu bana ki kendimi seviyorum , ne mutlu bana ki 'aşkı' yaratabiliyorum ve ne mutlu bana ki tüm güzellikleri de zorlukları da görebildim.Daha kötüsü var mıdır daha güzeli var mıdır? Elbette vardır. Ama hayat gösterdikçe ona karşı duruşumuz dikleşecektir. Sevgiyi , kendini , tözünü ve özünü fark edebilenlere ne mutlu! Pişmanlık yaptıkların için değil, yapamadıkların için vardır. Geri dönüşü yoktur bu hayatın ve yapamadıkların seninle birlikte yapılmamış bir şekilde mezara giderler. Bir daha onlara ulaşma şansınız yoktur. Bu kısacık ömürde hızla geçen zamanı durduramazsınız ama sizin için mükemmel geçmesini sağlamak elinizdedir . İşte bu mükemmelliği sağlayabilmenin benim elimde olduğunu başkasında, başkalarında veya he...
http://bama.ua.edu/~gomez002/mayacal.html 20 Burç İMİX - TİMSAH Başlatıcı, İçgüdüsel olarak koruyucu, Arkadaş canlısı ve dışa dönük ama mesafesini korur, Yapmaktansa düşünmeyi veya seyretmeyi tercih eder. Timsah her şeyin altında yatan temel enerjiyi temsil eder. Temel yaratıcı gücün belli bir düzeni yoktur. Bu yüzden üretici sonuçlar elde etmek için Timsah insanları enerjilerini pratik ve kolektif çalışmalara yöneltmeliler. Dolayısıyla bir Timsah gününde doğanların rüyalara, sihir ve gizeme olan ilgileri ego veya benlik hislerinden çok daha güçlüdür. Kalplerinin sesini takip eden timsahlar dahi olarak görülürler. Temel engeli: Reddedilme duygusundan özgürleşmek, özellikle de ebevbeynlerden.Çözüm: Bir iş kurmak veya bir yuva yapmak. Ne için uygun bir gün: Yeni başlangıçlar yapmak için. Ik – Rüzgar Konuşkan, Spritüel, Çok-yönlü. Azimli, Güçlü iradeli, Kendinden emin. Rüzgar, hepimize hayat veren ve canlı tutan Hintlilerin “prana” dedikleri yaşamsal ruhu sembolize eder. Mayalara göre Rüz...

BİRAZ MİTOLOJİ DİYELİM

ARTEMIS VE BÜYÜK AŞKI ORION Artemis günün birinde uzun boylu iri yapılı fakat çok yakışıklı bir avcı olan Orion'u görerek ona aşık oldu. Öyleki bir zamanlar kendi kendine aldığı evlenmeme kararını bile unutup bu yakışıklı avcı ile evlenmek istedi. Fakat Apollon kızkardeşinin bu dev cüsseli mahlukla evlenmesini uygun bulmuyordu. Kız kardeşini vaz geçirmek iin çok uğraştı ancak Artemis onu dinlemedi. Kardeşinin Orion'a duyduğu sevginin ne kadar büyük olduğunu görüncede bunu kıskanmaya başladı. Ne söylerse söylesin kardeşi Artemis'I vaz geçiremeyeceğini anlayınca hileye başvurarak Orion'u ortadan kaldırmaya karar verdi. Birgün Orion denize girmiş yüzüyordu. Kıyıdan okadar uzaklaşmıştı ki, başı kara küçük bir nokta gibi görünüyordu. Apollon kızkardeşini yanına çağırdı, uzaktan görünen kara noktayı ona göstererek "Oraya kadar okunu gönderebilirmisin" dedi. Artemis heyecanla yayını hazırlarken o kara noktanın sevdiği erkeğin kafası olabileceğinin nerden bilecekti ki...

"Aramakla bulunmaz; ancak bulanlar daima arayanlardır"

Bu söz ne kadar doğrudur, bilmiyorum. Aramadığım halde, kayıp çorabımın tekini bulmuşluğum vardır. Belamı bulmuşluğum da... Şaka bir yana, ararsak bulma ihtimalimiz olduğunu varsayalım... Kaçımız ne aradığımızı gerçekten bilebiliyoruz ki?Bir “nesneyi” mi arıyoruz? Ya da bir “kavramı”? Yaşamımıza mantıklı bir çözülüm getirecek olan “açıklamayı”? Varlığımızı anlamlı kılabilecek bir “amacı”?...Rüyalarımızı mı arıyoruz, yoksa hangi rüyayı görmemiz gerektiğini mi keşfetmeye çalışıyoruz?Sabahları uyandığımızda, gün içinde halletmemiz gerektiğini düşündüğümüz kaç eylem bizi aradığımız şeye yaklaştırıyor? Yoksa basit hayallerle uğraşmak için fazla mı meşgul ve sorumluluk yüklüyüz?Sahi, kaçımız kendisine “arayabilme fırsatı” tanıyor?“Fazla düşünme, deli olursun!” derdi rahmetli babaannem. Gerçi “Geceleri ıslık çalarsan, şeytanları görürsün” de derdi; oysa gece vakti o kadar ıslık çalmışlığım vardır, hiçbirinde şeytan filan görmedim. Yine de deli miyim, bilemem tabii, ama beynimi pek susturabild...

Ece Temelkuran

Şikâyet ettikleri ve hep eleştirdikleri cumhuriyet elitinin halka dair tutumunu bu kadar üzerlerine giyinmeleri acaba iktidarın sarhoşluğundan mıdır?"Vatandaş" ve "halk" ayrımı yapan elitist zihniyet şöyle düşünür:Bu halk çocuk gibidir. Neyi neden yaptığını bilmez. Bir kara kalabalıktır. Nereye çekersen oraya... Cahildir, kolay yönlendirilir. AKP değil mi başörtüsü konusunda elitin bu türlü düşünmesinden, o genç kadınların birilerinin "adamı" olduğunu düşündükleri için kapandıklarını söyleyip duran elitin zulmünden şikâyet eden?İktidara, bu ve benzeri zulümlerden mağdur olduklarını söyleyerek, şimdi meydanlarda başbakan tarafından azarlanan halk tarafından taşınmadılar mı?Şimdi aynı şey değil mi, Meclis Başkanı Bülent Arınç'a sormak isterim bu soruyu, cezaevlerindeki tecride karşı ölüm orucuna yatan Avukat Behiç Aşçı'ya "Eylemi bırak" demek? Üstelik söze "hayatın kutsallığından" dem vurarak başlamak? Sanki en iyi ölmekte olan bi...

Sinema

Resim
Türkiye' de darbe günlerini anlatan film sayısı bir elin parmağını geçmez. Bu anlatımlar da zaten tam anlamıyla "darbe" olayını anlatmaz, dolaylı yönden ele alır. Babam ve Oğlum, Eve Dönüş gibi filmler darbe günlerini anlatan, ama bu anlatımı dramatik kurguyla süsleyen filmler olmuştu. Benimde beğeniyle izlediğim filmlerdi. Seyircilerin çoğu Babam ve Oğlum'u izleyince "...çok ağladık" demişti. Aslında o filmde verilen mesaj aile dramı değil, "darbe günlerinin ağırlığı" idi. Yurdum insanı “Dondurmam Gaymak" ta da, küfürlü ifadeler nedeniyle çok gülmüştü, filmin asıl eleştirisinin kapitalizm olmasına karşın. Vizontele Tuuba'da da komedi unsurları içinde anlatılmıştı darbe günleri. Yakın tarihin gizemini anlatan “Mavi Gözlü Dev, Eve Dönüş, Filler ve Çimen, Babam ve Oğlum” (daha adını sayamadığım mutlaka vardır) mihenk taşları oldu Türk sinemasında bence. Bu ülkedeki gerçekleri bir nebze de olsa ortaya koydular. Umarım böyle filmlerin devamı g...
Resim
biri vardır, gözünde büyütürsün, kalbinde büyütürsün. o kadar büyürki deler geçer kalbini, acitir. acisi kalir sonra.. o aciyla birlikte her şarkida, her kokuda, her görüntüde, her cümlede, her kitapta, her konuşmada onu hatirlarsin. kalir işte öylece kalbinde. kalmasi imge oluverir gözünde, romantik şarkilarda ille de hüzünlenmek için seçtiğin, aşkla ilgili bir cümlede hatirlanmasi gereken. o kişi olmasa da olur, ama sana yaşattiği hüznü kaldirip atamazsin bir anda. böyle bir şey benim için imge, aşkta uydurulmasi, ancak üstünde çok fazla durulmamasi gereken.

Sevgi eylem gerektirir...

Birgün melek ile şeytan karşı karşıya gelmişler. İkiside birbirinin gözlerine bakıp gözlerindeki ifadeyi okumaya çalışıyormuş. Melek şeytanın içinde kesin bir fesatlık olduğunu, şeytan ise melegin yüreğinin ne kadar temiz oldugunu biliyormuş. O sırada çok güzel bir müzik çalmaya başlamış.Şeytan ellerini meleğe doğru uzatmiş ve "Benimle Dans Eder Misin?" demiş.Melek bunu duyunca şaşırmış, o anda birden elini şeytana uzatmış ve dans etmeye baslamışlar. Çalan müzik o kadar güzelmiş ki ikiside birden romantik saatlere mahkum olmuşlar ve melek bir an şeytanın içindeki kötülükleri unutmuş. Şeytan dans sırasında meleğe dönmüş ve "Seni Seviyorum, Ya Sen"demiş. Melek yine bir şok dahayasamış. Durmuş ve düşünmüş bir an. "Şeytan Neden Bana Böyle Bir Şey Desin Ki? Ama Olsun Yinede Bende Ona Gerçek Olmasa Bile Bir Cevap Vereyim" demiş içinden ve melekte şeytana dönmüş "Bende Seni Seviyorum" demis.İşte o gün yeryüzünde dürüstlügün romantizme boynunu büktügü ve...

piraye'den nazım hikmet'e

ben senden önce ölmek isterim. gidenin arkasından gelen, gideni bulacak mı zannediyorsun? ben zannetmiyorum bunu. iyisi mi, beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun. kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni görebilesin. fedakarlığımı anlıyorsun; vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için. ve toz oluyorum, yaşıyorum yanında senin. sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin. ve orada beraber yaşarız külümün içinde külün, ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun bizi oradan atana kadar... ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize, atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek. toprağa beraber dalacağız. ve bir gün yabani bir çiçek, bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse sapında muhakkak iki çiçek açacak: biri sen biri de ben. ben daha ölümü düşünmüyorum. ben daha bir çocuk doğuracağım. hayat taşıyor içimden. kaynıyor kanım. yaşayacağım ama, çok, pek çok, ama seninle b...
Hayat sıkıcı ve boş. Büyük umutlarla başlıyoz, sonra sıçıyoz. Sonra gerçek yanıtları bulamadan geberip gidececeğimizi fark ediyoz. Varlığımızı gerçekten değerli bi bilgiye, gerçek şeyler hakkındaki o bilgiye tam eriştiremeden, hayatımızı sadece farklı biçimlerde yorumlayan bütün o büyük fikirleri geliştiriyoz. Aslında, sadece kısa ve hayal kırıklığı dolu bi hayat yaşıyoz, sonra da geberiyoz. Hayatlarımızı kariyer veya kendimizi tamamen aldatmaya yönelik ilişkiler kurmak filan gibi boklarla doldurmaya çalışıyoz. Eroin iyi bi uyuşturucu, çünkü bütün o aldanışları ortadan kaldırıyo. Çekince kendini iyi hissediyosun, ölümsüz hissediyosun. Zaten kötüysen, o zaman daha da kötü oluyosun. Bu, dürüst olan tek uyuşturucu. Senin bilincini değiştirmiyo. Sadece, seni sarsıyo ve sana iyi olduğun duygusunu veriyo. Sonra ise, yine dünyanın sefaletini görüyosun ve kendini ona karşı uyuşturamıyosun.

..........

Hayatını yaşa! Kontrollü yaşa! Dışarı çık. Gez, dolaş. Takılmak istediğin her şeye takıl ama kontrolü elden bırakma. Artık sevişirken karşındaki insana doğum kontrol hapı ya da prezervatif kullanmadığını sor. Geçmişinden kaçma, ona saygı duy. Ölümü ciddiye al. Yaşını saklama. Sabahları uyandığında, akşamdan kaldığın için etrafa ve kendine söylenme. Başın ağrıyorsa ve ciğerlerin sana “bu ev yıkılıyor” mesajı veriyorsa doktora görünmeyi de ihmal etme. Alışkanlıklarını tamamen bırakmayı yeğleme; yoksa ya intiharı ya da hayattan ‘boş’ bi şeymiş gibi tiksinmeyi seçersin. Deşarj olmanın yollarını ara. Öfkeni sakla, yüzüne maske tak. Ruhsal, fiziksel ve zihinsel kaynaklarını tüketmek yerine hafta sonları spor salonlarına git, karateye başla mesela. Koşu bandında hızını artır. Hafızanı ve ciğerlerini boşalt ama beyninde delikler açmamaya dikkat et. Yavaş yavaş insan zaaflarına saygı duymayı öğren. Yeni arkadaşlar edin. Ölümü düşün. Bir gün öleceğini
Bazen düşünüyorum,oturuyorum öylece karanlıkta ve düşünüyorum.Düşünmekten korkmayı çıkarmışım düşüncelerimden.Düşünmem lazım,aklımı kavramam lazım,bilincime sahip olmam lazım ki ben ben olayım…Kısacası Descartes’in dediği gibi insan düşündükçe var olabiliyor….Herkes maske takmayı ne kadar seviyor? Kiminin maskesi hep ağlıyor,kimin hep gülüyor,kim somurtkan,kimi güleç,kimi sıkkın,kimi bıkkın,kimi yorgun,kimi enerjik,kimi donuk,kimi ölü,kimisi de yaşıyor…Maskeler…Değişik değişik yüzlerce ,binlerce maske…Aslında hepsi korku dolu.Hepsinin ortak noktası korkularla beslenmesi.Hepsinin ortak noktası arkalarındaki yüzlerin gizleniyor olması.Peki ya ne için bu korku? Bunca korku bunca nefret ne için? Sevmekten korkuyoruz dünyanın en güzel , en yüce duygusundan korkuyoruz.Sevilmekten korkuyoruz,üzmekten korkuyoruz,üzülmekten korkuyoruz,değer vermekten korkuyoruz,emek harcamaktan korkuyoruz,üretmekten korkuyoruz…Aslında hep korkuyla yaşıyoruz..Tabi buna yaşamak denirse… Tüm bu uzun gözüken kısacı...

..........

Bizler hayatı mücadele alanı olarak görürüz.Öyle değilse hayatın,yaşamanın ne anlamı var ki? Aldığın her nefesin nedenini bilemezsen yaşamanın ne anlamı var ki? Sevdiğini göstermedikten sonra ,duygularını söylemekten çekindiğin zaman yaşamanın ne anlamı var ki? Bunalım hayatımızın bir parçası.Sevgisiz olunamayacağı gibi acısız da olamaz.İstekler aslında çok basit ama belki de çok karmaşık...Mutlu olabilmek,bunun yolunu ve ölçütlerini bulabilmek,insanın doğası olan üretkenliğini keşfetmek için bir arayışta bulunmak...Kısacası arayışta olmak... Tüm bağlarından toplumsal zincirlerden değerlerini yitirmeden kopabilmek,zihinsel kölelikten kurtulmak,dinsel zincirlerini kırmak... İşte buyum , buyuz...Belki de sorun buradan kaynaklanıyor görebilmekten...Aşkın,sevginin senden çıkmasından...Kutsallaşmasından... Kötü çocuk olarak bilineceğim bunu biliyorum.İçimi gerçek beni çok az kişi görecek yada gördü veya kimse görmedi görmeyecek.Ama kötü çocuk olmak beni mutlu ediyor çünkü karşımdakilerin f...