piraye'den nazım hikmet'e

ben senden önce ölmek isterim. gidenin arkasından gelen, gideni bulacak mı zannediyorsun? ben zannetmiyorum bunu. iyisi mi, beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun. kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni görebilesin. fedakarlığımı anlıyorsun; vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için. ve toz oluyorum, yaşıyorum yanında senin. sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin. ve orada beraber yaşarız külümün içinde külün, ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun bizi oradan atana kadar... ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize, atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek. toprağa beraber dalacağız. ve bir gün yabani bir çiçek, bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse sapında muhakkak iki çiçek açacak: biri sen biri de ben. ben daha ölümü düşünmüyorum. ben daha bir çocuk doğuracağım. hayat taşıyor içimden. kaynıyor kanım. yaşayacağım ama, çok, pek çok, ama seninle beraber. ama ölüm de korkutmuyor beni. yalnız pek sevimsiz buluyorum bizim cenaze şeklini. ben ölünceye kadar da bu düzelir herhalde. hapisten çıkma ihtimalin var mı bugünlerde? içimden bir şey: belki diyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İsveç Aylığı: Ocak

Derbentçilik

Şelteoğulları (Baba Tarafı Soyağacı)