HER KİMSE
En çok güldüğüm zaman neden en çok ağlamak istiyorum, bilemiyorum. Düşlere daldığım anlarda gerçekliğin neden canımı yaktığını da bilemiyorum. Neden ayıramıyorum ki birbirinden? Sanırım hatırıma geliyor yavaştan. Çiçek toplar gibiyim çünkü. Yemyeşil, yok yok sapsarı , hayır kıpkırmızı yoksa her renk mi vardı? Meşe kokusu, gül, karanfil,papatya,sümbül ve daha diğer nice koku duyumsuyorum. Sarı beyaz papatyaların içerisine biraz kırmızı gül katıyorum. Daha başka çiçekler ekliyorum bir bir, renk cümbüşüne hazırlanıyorum. Sonra karar vermek istiyorum hangisi güzel diye. Oysa ki hepsi güzel, hepsi bir , hepsi ayrı, hepsi farklı, hepsi aynı… Kokularını çekiyorum, renklerini hissediyorum, üzerlerinde geziniyorum.
Aynalar, şimdi aynalar var etrafta. Binlerce ayna. Beni bana gösteriyor. Kendimle, onlarca,yüzlerce,binlerce kendimleyim. Konuşamıyorum kendimle. Ulaşamıyorum kendime. Eğer onlarca,yüzlerce,binlerce kendimle konuşamayacaksam , telefon neye yarar ki? Bu kadar mı uzaklaşıyor insan ‘kendinden’… Yabancılaşıyoruz. Tanıyamıyoruz. Başkalaşım bu olsa gerek. Sormak lazım kelebeklere ne olduğunu? Acaba düşünüyorlar mıdır ki? Kısacık ömürlerinde bunu düşündüklerini varsayamıyorum dahi. Takıldım kanatlarına gene havalandım. Gene çiçeklerleyim…
Şimdi bu gümüşsü ormana bakıyorum. Bu denizin derinliklerini, bu engin sessizliği,içine bırakıldığı serinliğin,bir yanı madensel mavi, bir yanı gökkuşağı yansımalarıyla rengarenk dans ediyor. Her şeyden kopmuş, sesler yok, sessizlik ve sensizlik… Bir ışık huzmesi nereden geldiği bilinmeyen… Bir çırpınma , bir hareketlenme, kanatlanan bir kuş. Kelebekler arasında uçuyor, onlara kanat açıyor, sevgiyi fısıldıyor, kalbimden götürdüğü parçaları dağıtıyor.
Ölmüş gibi yaparsam kara kuşun kanadı değmeden geçer mi acaba? Ya da mutluymuş gibi yaparsam kelebekler sarar mı etrafımı? Çok mu soruyorum? Bir çocuk misali öğreniyorum. Aslında öğrenmesem ya… Kimse bize söylemeseydi ayıbın ne olduğu nasıl bilecektik? Kimse anlatmasaydı nasıl aşık olunacağını olabilir miydik? O kimse , onu bulamaz mıyız acaba? Kendimizle konuşan o iç sesle yüzleşsek, sen , akıl veriyorsun ama bırak yapalım, söyleyelim, konuşalım, ayağa kalkalım,sevelim,ön yargılarımız yıkalım desek. Acaba hangi aynada, hangi kendimin arkasında saklanıyorsun ki? Belki de kelebek kanatlarındasındır. Her defasında kısacık bir mutluluk verip gidiyor ve tekrar gelip tekrar kısacık bir sevinç yayıyorsundur. Ve bu böyle sürüp gidiyordur kim bilir, her kimsen…
Aydın ŞELTE
Aynalar, şimdi aynalar var etrafta. Binlerce ayna. Beni bana gösteriyor. Kendimle, onlarca,yüzlerce,binlerce kendimleyim. Konuşamıyorum kendimle. Ulaşamıyorum kendime. Eğer onlarca,yüzlerce,binlerce kendimle konuşamayacaksam , telefon neye yarar ki? Bu kadar mı uzaklaşıyor insan ‘kendinden’… Yabancılaşıyoruz. Tanıyamıyoruz. Başkalaşım bu olsa gerek. Sormak lazım kelebeklere ne olduğunu? Acaba düşünüyorlar mıdır ki? Kısacık ömürlerinde bunu düşündüklerini varsayamıyorum dahi. Takıldım kanatlarına gene havalandım. Gene çiçeklerleyim…
Şimdi bu gümüşsü ormana bakıyorum. Bu denizin derinliklerini, bu engin sessizliği,içine bırakıldığı serinliğin,bir yanı madensel mavi, bir yanı gökkuşağı yansımalarıyla rengarenk dans ediyor. Her şeyden kopmuş, sesler yok, sessizlik ve sensizlik… Bir ışık huzmesi nereden geldiği bilinmeyen… Bir çırpınma , bir hareketlenme, kanatlanan bir kuş. Kelebekler arasında uçuyor, onlara kanat açıyor, sevgiyi fısıldıyor, kalbimden götürdüğü parçaları dağıtıyor.
Ölmüş gibi yaparsam kara kuşun kanadı değmeden geçer mi acaba? Ya da mutluymuş gibi yaparsam kelebekler sarar mı etrafımı? Çok mu soruyorum? Bir çocuk misali öğreniyorum. Aslında öğrenmesem ya… Kimse bize söylemeseydi ayıbın ne olduğu nasıl bilecektik? Kimse anlatmasaydı nasıl aşık olunacağını olabilir miydik? O kimse , onu bulamaz mıyız acaba? Kendimizle konuşan o iç sesle yüzleşsek, sen , akıl veriyorsun ama bırak yapalım, söyleyelim, konuşalım, ayağa kalkalım,sevelim,ön yargılarımız yıkalım desek. Acaba hangi aynada, hangi kendimin arkasında saklanıyorsun ki? Belki de kelebek kanatlarındasındır. Her defasında kısacık bir mutluluk verip gidiyor ve tekrar gelip tekrar kısacık bir sevinç yayıyorsundur. Ve bu böyle sürüp gidiyordur kim bilir, her kimsen…
Aydın ŞELTE
Yorumlar
Yorum Gönder