BİN BİR GECE, BİN BİR SURAT

Yüzüyorum. Görüyorum. Az kaldı. Evet, çok az kaldı. Hissedebiliyorum seni. Sendeki özgürlüğü,neşeyi,kokuyu… Hayatı yaşamak istiyorum sendeki. Nefesim kesilir gibi oluyor. Duraksıyorum. Bir dala tutunup bir sigara yakıyorum. Nefesimi kestiğin anı tekrar ve tekrar yaşıyorum. Sonra bir kez daha yüzmeye başlıyorum. Ufukta duruyor ya, ona yüzüyorum. O kadar sessiz ki…

Sonra ilk kara parçasına ulaşıyorum. Nefes almak ve seni bana her gece taşıyan küçük adamlarla konuşmak istiyorum.Ve dil, büyümeye hevesli küçük bir çocuk yüreğinin yanında epeyce kekeme.Düş yığını aklımın kemiklerini geliştiren tüm vitaminler… Neden susuyorsun? Bugün yüzerken gene çocuklar öldüğü için mi? Sevenler yine kavuşamadılar mı yoksa? Yoksa yeşil fularlı çocuk büyüdü ve ağlıyor mu? Niye susuyorsun? Biliyor musun artık bazen düşünüyorum, gelip geçici. Bazen gülüyorum, o da geliyor geçiyor. Bazen ağlıyorum o da öyle. Sanırım, biz de gelip geçiyoruz. Zamanı durdurup içinden geçtiğimiz günler geride kaldı. Şu an Tanrı’nın bile ihtiyacı yok. Artık kimsenin yok ya! Bu zamana ait değilim. Daha çok, eski zamanlarda yaşamalıydım. Bin bir gece… Bir şeyler sona erecek biliyorum. Başlayacak olanlardansa emin değilim. Kimsenin beni tanımasını istemiyorum. Bin bir surat… Tanrı beni unuttu bugün. Ve ben yüzüyorum. Bir çift güzel göze doğru…

…görebiliyorum, ışığı görebiliyorum aralanmış kapıdan. Hissedebiliyorum kuşkulu gözlerini. Yaşanabilir kılmak için ayrılığı, izin verebilirim dudaklarıma kanatların olmaları için, şaşkınlığımın kudreti inandı artık melek olduğuna…

Yüzüyorum. Belki de boğuluyorum. Ama gülümsüyorum. Hiçbirimiz masum değiliz. Işığı görmüş ruhum tam sızacakken kapıdan, itiraf etmeliyim artık. Evet, o çocukları ben öldürdüm, bir çocuk katiliyim. Affet beni meleğim,affet…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İsveç Aylığı: Ocak

Derbentçilik

Şelteoğulları (Baba Tarafı Soyağacı)