Kısa Bir Deneme: Tarihsel Materyalizm ve Duygu
Zaman ve mekân kavramını belirleyen unsurların ne olduğunu düşünüyorum uzun zamandır. Açıp da konuşmak gerekirse tarihsel yapımızı, geldiğimiz yeri, kim olduğumuzu, ne olduğumuzu belirleyen parametreler nelerdir? Tarihsel materyalizm mi bizi belirleyen yoksa bu konuda yanılgıya mı düşüyoruz? Ya da soyut ve mistik kavramlar mı “gerçeğe” uygun düşen?
Peki, nedir tarihsel materyalizm?
Diyalektik ve materyalist bakış açısı ile toplumsal gelişmenin temel yasalarını ortaya koyan bilime "Tarihsel Materyalizm" denir.
Diyalektik-Materyalist bakış açısıyla toplumlar tarihine bakıldığında şunlar ortaya çıkar;
* Toplumlar, günümüze gelene kadar bir gelişim ve değişim süreci yaşamıştır. Burada da durmayacak, gelişim devam edecektir.
* Toplumsal gelişimin yasaları bilinebilir ve açıklanabilir.
* Toplumsal gelişim, içinde bulunulan maddi yaşam koşullarından bağımsız değil, tersine doğrudan bağlıdır.
* Toplumsal gelişim, nicel birikimlerin nitel dönüşümler yaratmasıyla meydana gelmiştir.
* Toplumsal gelişim, toplumlar içinde var olan çelişkilerin, çatışmalara dönüşmesi ve bu çatışmalardan daha ileri toplum biçimlerinin ortaya çıkması yoluyla olur.
Örneğin bir ülke yaratsak ülkenin adı Tayyibistan olsa, herkesin karnı doysa yerli sermayemiz olsa bayrağımız dalgalansa her yerde büyük kahramanın küçük ve büyük heykelleri olsa, tarih dersleri aracılığıyla böyle bir tarihsel gelişim ve millet ve de devlet yaratma imkânımız olabilir miydi ki?
Asında tüm bunlardan öte yana ister dinsel ister materyalist bakış açısıyla bakalım geldiğimiz yer ve köken itibariyle ve olduğumuz şekille nihayette hepimiz insanız. En temel özelliğimiz ise aklımızın olmasından ziyade bunu kullanabiliyor olmamız. Ve öyle ki bu akılla sevgi, aşk, öfke, nefret v.b. duyguları şekillendirebilmek de elimizde. Ama sanırım bunların çoğunu hatta hiçbirini kontrol edemediğimizdendir ki aklımızın da çalışmadığını ve dolayısıyla sürekli ve durmaksızın ayrıştığımızı açık yüreklilikle ortaya serebiliriz. Bakınsanıza en basitinden elimizde olan aşk ve sevgi için -ki bu diyalog kurmanın en temelidir – bile nasıl cümleler kurmak zorunda kalıyoruz diyorum ve bu kez sözü çok sevdiğim üstat Bob Dylan’a bırakıyorum:
“Benim için en kolay ilişki on binlerce insanla yaşadığım. En zoru ise sadece bir kişiyle olanı” .
Aydın Şelte
25.01.2010
Niğde
Peki, nedir tarihsel materyalizm?
Diyalektik ve materyalist bakış açısı ile toplumsal gelişmenin temel yasalarını ortaya koyan bilime "Tarihsel Materyalizm" denir.
Diyalektik-Materyalist bakış açısıyla toplumlar tarihine bakıldığında şunlar ortaya çıkar;
* Toplumlar, günümüze gelene kadar bir gelişim ve değişim süreci yaşamıştır. Burada da durmayacak, gelişim devam edecektir.
* Toplumsal gelişimin yasaları bilinebilir ve açıklanabilir.
* Toplumsal gelişim, içinde bulunulan maddi yaşam koşullarından bağımsız değil, tersine doğrudan bağlıdır.
* Toplumsal gelişim, nicel birikimlerin nitel dönüşümler yaratmasıyla meydana gelmiştir.
* Toplumsal gelişim, toplumlar içinde var olan çelişkilerin, çatışmalara dönüşmesi ve bu çatışmalardan daha ileri toplum biçimlerinin ortaya çıkması yoluyla olur.
Örneğin bir ülke yaratsak ülkenin adı Tayyibistan olsa, herkesin karnı doysa yerli sermayemiz olsa bayrağımız dalgalansa her yerde büyük kahramanın küçük ve büyük heykelleri olsa, tarih dersleri aracılığıyla böyle bir tarihsel gelişim ve millet ve de devlet yaratma imkânımız olabilir miydi ki?
Asında tüm bunlardan öte yana ister dinsel ister materyalist bakış açısıyla bakalım geldiğimiz yer ve köken itibariyle ve olduğumuz şekille nihayette hepimiz insanız. En temel özelliğimiz ise aklımızın olmasından ziyade bunu kullanabiliyor olmamız. Ve öyle ki bu akılla sevgi, aşk, öfke, nefret v.b. duyguları şekillendirebilmek de elimizde. Ama sanırım bunların çoğunu hatta hiçbirini kontrol edemediğimizdendir ki aklımızın da çalışmadığını ve dolayısıyla sürekli ve durmaksızın ayrıştığımızı açık yüreklilikle ortaya serebiliriz. Bakınsanıza en basitinden elimizde olan aşk ve sevgi için -ki bu diyalog kurmanın en temelidir – bile nasıl cümleler kurmak zorunda kalıyoruz diyorum ve bu kez sözü çok sevdiğim üstat Bob Dylan’a bırakıyorum:
“Benim için en kolay ilişki on binlerce insanla yaşadığım. En zoru ise sadece bir kişiyle olanı” .
Aydın Şelte
25.01.2010
Niğde
Yorumlar
Yorum Gönder