Eziyetin Süresini Arttıran Umut?!
Yoldayız hepimiz. Kendi benliğimizin arayışındayız, bazılarımızda onun farkında olmadan peşinde. Bilincin farkındalığında, bazen de onun kurbanı olarak… Bilinç nedir peki? Bilinç, özü gereği kendisinden başka, kendisi dışında, çevresinde olan biten “her şeyin” peşinden giden durumdur. Bilincin özü, nesnelleşmek, kendi olamadığı, olmayı başaramadığı konumu, fikri, ‘şey’i başka bir öznellikte arayarak toplumla bütünleşmek üzere hareket eder. Salt nesnelleşmek ve salt öznelleşmek, bizleri, bu giden yolda aslında yolun değil bizlerin gitmekte olduğu ve doğa – nesne – özne – ilişkisinin diyalektikle kurulduğu farkındalığından alıkoymaktadır. Bir kişinin kendi iç boşluğuna bakarak o dipsiz kuyudan bu öz bilincini bulup çıkarması ancak, teslimiyet ile gerçekleşir. Burada teslimiyetten kasıt mücadele etmek, insandışılaştırmaya – yabancılaştırmaya – direnmek için gerekli olan umuda sahip olunması yönünde hissedilen acıdır. Bu aşktır, bu geçmişin toplamıdır, bu hayattır… Asıl olan şey ise umuttur. Çünkü umut arzulayan bellektir. Geçmişteki birikimlerin, geleceğin oluşturulmasının öngörülerinin ve planlananların arzusunu ve umudunu gerçeklemeye çalışan bellektir. Fakat bu özgürlük ve insanlaşma sürecinde, yani birey olma ve toplumsallaşarak özgürleşme mücadelesinde önemli olan değiştirmek değil, birlikte değişmektir. Bu durumu ezen – ezilen ekseninde somutlaştırarak örneklersek ezen, ezilenin algısını ve bilincini değiştirerek kendi bulunduğu konumu koruma güdüsüyle ezileni özgürleştirdiğini düşünür. Oysaki bu özgürleştirme değil, uysallaştırma, evcilleştirme ve bugünkü dünya jargonunda standartlaştırmadır. Olması gerekense ezilenin kendi özelinde, diğerleriyle bir ve tek olarak nesnel bir mücadeleyi yürütüp özgürleşmesidir. Birinci duruma örnek öğretmenin öğrenciye bilinenleri ve bilinmesi gerekenleri öğretmesi ve bu yolla eğitmesi verilebilir. İkincisi ise öğretmenin öğrenciyle birlikte olayları ve eşyayı kavrayıp tekrarlayarak deneyselleştirmesi ve yapıcı ve sorgulayıcı bir ortamı yaratması durumudur. Bu durum ve özgürleşmenin sağlanması için gerekli olan temel bileşense ( diğerleri düşünce ve eylemdir ) diyalogdur. Ve bu diyalog, ancak ve ancak sevgiden beslenen, ötekileştirmeyen hümanist bir bakış açısıyla kurulabilir.
24 Ocak 2010
Niğde
24 Ocak 2010
Niğde
Yorumlar
Yorum Gönder