HATIRLIYOR MUYUZ?

Enine ve boyuna düşünmeyi düşündüm bugün. Bir şeyleri tartıp öyle karar vermeyi. Sonra hayatın, biz düşünürken geçen zamanın toplamı olduğunu hatırladım. Gülümsedim. Maceracı, yalnız başına gezen bir gezgin olmanın verdiği hazzı bir kez daha hissettim…Özgürlük… Renkleri görebiliyordum. Mavide uçuyor, kırmızı da sınırlarda dolaşıyorum. Fakat madem istediğim her şeyin var olduğunu düşünüyorum o halde neden bu boşluk? Ya da neden vardı bu boşluk?! Bir yoldaş eksikliği...

Yola çıktık. Varolduğumuz ilk andan itibaren, ilk günahla birlikte, ateşi çaldığımızdan bu yana yoldayız. Farkında olarak veya olmayarak devam ediyoruz. Geçenlerde bir söz işittim, sanırım yolculuğumuzu en iyi tanımlayan sözcükler dizisi olsa gerek… Aşk, bir sefer ve bu sefere çıkan herkes istese de istemese de tepeden tırnağa değişmek zorundadır.

Yağmur bir farklı yağıyor şu sıralar. Doğanın en güzel olayı… Düşünsenize gökyüzü ağlıyor, belki de sevinç gözyaşlarını döküyor. Ama hangisi olursa olsun o kadar güzel ki… Her bir damlanın yüzünüze vurması, içerisindeki duygu yüklerini atom altı parçacıklarla taşırmış gibi tüm hücrelerinize varana kadar hissettirmesi… Gözlerimize değen her bir damlanın mavi ve yeşilin tüm tonlarını, irisimizde, beyin hücrelerimizde yaşatması… Açılan yeni bir yola berrak, temiz bir şekilde bakabilmemizi sağlıyor oluşu… Evet, son günlerde yağmur biraz daha farklı yağıyor.

Anlayamadığım şey, insanların doğalarını ve doğayı nasıl bu kadar yanlış hissettikleri. Kimse göremiyor mu? Savaşılacak bir savaşımız var ve yolumuzu hala seçemedik. Kimimiz ilerlese de yolumuzu tam manasıyla asla bulamadık. En temel değerlerimizi koruyamadık. Erdem diye ayırdık, bir rafa kaldırdık . Sonra oturup bir bir erdemlerimizi birbirimize anlattık. Hiçbir şeyin bilinmezliğine savruluyorum. Bildiğim tek şey, bir alev gibi ona bakmak istediğim ve gülümsediğim. Çünkü su gözlerimdir ve en sadık aynam. Ve biliyorum yağmur bizi sevdi o anda. Gözlerimdeki ateşle ve hepimizle paylaştı kendisini, esirgemedi bizden hiçbir şeyini. karşılıksız sevdi. "Hepiniz ıslanın" dedi ve hepimiz ıslandık.

Oysa ki bizler 'ıslanmak' yerine kardeşliğimizi sözlere, ailemizi kan bağına, aşklarımızı şekillere soktuk, sığdırdık. Ne kardeşliğin, kızıldığında bile göz ucuyla bakılan üzerine titrenen, bir çırpıda bütün varlığını verecek kadar sevilen, üstüne sahip olunan en kıymetli şey, anlatılamayan olduğunu, ne ailenin kan bağlarından öte yaşamı beraber kucaklamak, hayatı beraber yaşamak, tek bir göz olup görmek, tek bir ses olup konuşmak, tek bir kulak olup işitmek olduğunu, ne de aşkın her şeyin anlamsızlaştığı bir zeminde varolup belki bütün kayganlıkları kendine çektiğini ve en görünmeyen yanında belki de bütün bu anlamsızlıkların kendisiymiş gibi görünerek o kaygan zeminlere sızdığını ama yine de onları, bütün zamanların sorunlarını içten içe eriten, heyecanın karşısına dinginliği koyan ve alacakaranlıklaşan, denizin dalgasının karşısına bir nehrin çağlamaksızın yola gelişi olan sakin yeraltı kaynağını yerleştiren, gecenin karanlığını yıldızlarla yırtan, sabahın dinginliğini martıların çığlıklarıyla bölen, zamanı durdurup içinden geçmemizi sağlayan kavramlar, olgular, gerçekler olduğunu hatırlıyor muyuz acaba?



AYDIN ŞELTE
15.12.2010

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İsveç Aylığı: Ocak

Derbentçilik

Şelteoğulları (Baba Tarafı Soyağacı)