GELİŞMEKTE OLAN ÜLKE
Anlayamadığım ve anlamak için kitaplara, başkalarının fikirlerine, geçmiş yaşanmışlıklara, videolara başvurduğum bir ‘gerçek’ önümde duruyor. Hatta her gün, her saat, her dakika, her saniye, kısacası her an aklımda taşıyorum. Zengin olmuş veya zengin doğmuş birinin, zenginliği sadece dar bir kesimin elinde tutmasını desteklemesi anlaşılabilir bir durum. Fakat yoksulluğa mahkûm edilmiş, çıkış şansı eğri oturup doğru konuşulduğunda çok fazla olmayan, tünelin ucunun karanlık ve çözümsüzlüğün hâkim olduğu çevresel şartlara sahip birinin, belirli bir kesimin toplumun büyük çoğunluğunun gelirinden fazlasını elinde tutmasını destekliyor olması anlaşılır bir durum değildir. Geçenlerde, parasız eğitim talep eden bir grup öğrenciye doğru bağırmakta olan, onlar gibi yoksul sayılabilecek bir insanın “parasız eğitim mi olur?!” diye sorarak kendi bulunduğu sınıfı, yoksulluğunu kabullenir bir tavır sergilemesini anlamaya çalışıyorum. Ne çeşit bir mekanizmanın bulunduğu bir sistemde yer alıyoruz ki günde sekiz saatten fazla çalışan, ortalama gidiş-geliş 90 dakikasını yola harcayan, emeğinin karşılığı olarak sadece sunulanı ve çalıştığı kuruma kar getirecek miktarda kazanabilen, buna rağmen zengin olacağı hayaliyle avunurken, kendisinin kurtuluşu için bir şey yapmazken, başkalarına da bu tip bir tepki verebilecek bireyler olabiliyorlar.
Her geçen gün bu emek harcayan insanların, işçilerin, mühendislerin, doktorların, öğretmenlerin, çiftçilerin neredeyse bütün kazanımları erimeye devam ediyor. Bölgesel asgari ücretlerle sanayinin geri kalmış bölgelere kayması o bölgelerde ‘gelişimi’ arttırırken, düşük ücretlere insanları mahkûm ediliyor. Aynı şekilde sağlık sistemi herkese çok düşük rakamlarla sunulurken hastane kalitesinin yetersiz olması, kişileri özele teşvik ederken, “eskiye göre daha ucuz“cümlesini gene aynı kişilerden duymamız mümkün olabiliyor. Başka bir açıdan, şimdiye kadarkiler yedi, hiç değilse bunlar iş yapıyor diyerek zaten yapması gereken görev ve sorumlukları ekstra işler gibi gösterip buna kendini inandıran zihniyette sanırım gene aynı kafalarda bulunabiliyor. Olayı bir oy, parti, grup veya siyasal ideolojik bir noktada karşılıklı tartışmaktan ziyade, şu anki durum kesinlikle ama kesinlikle bireyler üzerinden tüm toplumun suskun, okumayan, okumaların da niteliksiz olduğu, spordan ve sanattan uzak, yeşile hasret ya da daha vahimi yeşili umursamayan, aşk/sevgi gibi duygulara körlemesine yaklaşan ucuz ve arabeske bir kültürde boğulan, bir o kadar da tüketimi çılgınca yaşayan bir konuma gelmiş olmasıdır. Beni asıl rahatsız eden de, bu olumsuz yönde değişen ve içi gün geçtikçe boşalan kafaların nasıl ve ne şekilde geri kazanılacağıdır. Umarım savaşın olmadığı, savaşların önüne geçebilecek, doğal afetler için duyarlı ve hazırlıklı bir topluma, sağlıklı, okuyan bir topluma er ya da geç kavuşuruz.
Aydın Şelte
27.10.2011
Her geçen gün bu emek harcayan insanların, işçilerin, mühendislerin, doktorların, öğretmenlerin, çiftçilerin neredeyse bütün kazanımları erimeye devam ediyor. Bölgesel asgari ücretlerle sanayinin geri kalmış bölgelere kayması o bölgelerde ‘gelişimi’ arttırırken, düşük ücretlere insanları mahkûm ediliyor. Aynı şekilde sağlık sistemi herkese çok düşük rakamlarla sunulurken hastane kalitesinin yetersiz olması, kişileri özele teşvik ederken, “eskiye göre daha ucuz“cümlesini gene aynı kişilerden duymamız mümkün olabiliyor. Başka bir açıdan, şimdiye kadarkiler yedi, hiç değilse bunlar iş yapıyor diyerek zaten yapması gereken görev ve sorumlukları ekstra işler gibi gösterip buna kendini inandıran zihniyette sanırım gene aynı kafalarda bulunabiliyor. Olayı bir oy, parti, grup veya siyasal ideolojik bir noktada karşılıklı tartışmaktan ziyade, şu anki durum kesinlikle ama kesinlikle bireyler üzerinden tüm toplumun suskun, okumayan, okumaların da niteliksiz olduğu, spordan ve sanattan uzak, yeşile hasret ya da daha vahimi yeşili umursamayan, aşk/sevgi gibi duygulara körlemesine yaklaşan ucuz ve arabeske bir kültürde boğulan, bir o kadar da tüketimi çılgınca yaşayan bir konuma gelmiş olmasıdır. Beni asıl rahatsız eden de, bu olumsuz yönde değişen ve içi gün geçtikçe boşalan kafaların nasıl ve ne şekilde geri kazanılacağıdır. Umarım savaşın olmadığı, savaşların önüne geçebilecek, doğal afetler için duyarlı ve hazırlıklı bir topluma, sağlıklı, okuyan bir topluma er ya da geç kavuşuruz.
Aydın Şelte
27.10.2011
Yorumlar
Yorum Gönder