REPLİKLER

Uzun bir aradan sonra yazıyorum. Çok uzak kaldım her şeye. Soran herkese verdiğim cevap hep aynı: iş... Patronlara, yöneticilere, müdürlere  kurulmaması gereken yedi cümle... İş hayatında etkili iletişim, müşteri kazanma teknikleri, yukarıya tırmanma yöntemleri, pazarlama stratejileri, müşteri şikayetleri, çelik seçimi, uygun ısıl işlem, toplantı gündemi, sözleşme, eksik fatura... Teorinin arttığını görmek insanı bir kez daha öldürmüyor mu acaba?


“Mutsuzluk arttıkça teorik hayat artar, teorik hayat arttıkça yabancılaşma artar, yabancılaşma arttıkça hiçlik artar.”

Teori arttıkça haliyle pratik yok oluyor. Pratik yok oldukça çelişki derinleşiyor. Derken gelsin iş gezisi, gitsin müşteri ziyareti...  Ahbap’ı düşlerken Donnie’ye göz kırpıp Mr.Mojo Rising’in sesini yükseltiyorum. Gözlerimin önünde sağ omzumun üzerinde Raoul Duke, sol omzumun üzerinde Dr. Gonzo... Kime inanmalı? Arabayı sürmeye devam ediyoruz. Bir uçuş daha, Konya’ya varıyor, hacı amcaların gece alkol sonrası Natalia’ya Alis’e gidiş gelişleri arasında mideniz de kalkıp iniyor inceden inceden. Yazıp yazıp duruyordum. Bıraktım yazmayı. Çünkü bir gün Burgess kulağıma eğildi ve dedi ki: “Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiç bir şey yapmıyorum...” ve ben de öylece bıraktım. Hava karardı, otele gidip sözde mutlu olmaya devam edebilirim. Paramı veren şirketim için bu kez ben düdük çalacağım. Normalde bir iki nota hariç ses benden çıkıyor ya, hay aksi bu kez ben çalıyorum!


Otel banyosuna ne zaman girsem Tyler benimle konuşur. Her otel bir replik barındırıyor. O konuştukça ben güldüm. Önce “Kendini geliştirmek mastürbasyondur, kendini yok etmek ise asıl soruların cevabı…” dedi, ben yine güldüm, o da “Gülüşünde iğrenç bir çaresizlik var.” Dedi. Sustum. Gittim yattım, ama yan odadan ağlayan koca adamın, koca diyorum başka kimse böyle ağlayamaz, zırlaması yüzünden yatamadım. Duvara sessi ol diye vurdum. Kapım çaldı. Açtım. Korkarak açtım. Karşıma devasa bir adam çıktı. Koca adam “Anlayış için anlamak gerekir” dedi. Çığlık çığlığa boynuma dolanıp ağlamaya başladı. Adı Barton’muş. Sigortacı. Şizofrenik karakteri oynamanın tam vaktidir.

Cannibal Holocaust ne diyordu: “Bunu sevenler belki bunu da sever". Yoo dostum hayır, ben bu hayatı sevmiyor gibiyim hani, bazı bazı... Bütün işin ana fikri iş yerinizi yakın, evlenmeyin, para harcamayın doğa bize yeter be yavrum olan hayat felsefemden pratik olarak uzaklaşıp teorikte mükemmele yakınsıyor olmam beni Jim Jarmusch’a gönderme yapmaya zorluyor: “Annem, Amerika’nın koca bir kazan olduğunu söylerdi. Çünkü onu kaynattığın zaman tüm pislik üste çıkar, derdi.” Ah annem, bilmez misin? Hiç mi duymadın ”Şeytanın yapmış olduğu en büyük hile, tüm dünyaya yaşamadığına inandırmaktır”.

Kış geldi. İş çıkışı. Pratik – teorik... Sokak bomboş, yağmur yağıyor. Aydınlatma lambaları ve mazgallar ve hatta bu karanlıkta, bu çöp konteynerlerinin arasında, böyle bir sessizliğin içinde ölümün lafı mı olur, diye içinden geçiriyor.

Aydın Şelte

28.10.2013

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İsveç Aylığı: Ocak

Derbentçilik

Şelteoğulları (Baba Tarafı Soyağacı)