NEMRUT’TAN YOL’A BAKIYORUM

“Önce köpeklerin sesini, sonra da kapı sesini duyduk. Tahta kapımıza çok sert vuruyorlardı. Kapıyı açmak için ben gittim. Silahlı üç adam dışarıda duruyorlardı. Kürtçe konuşuyorlardı. Herkesi, köyün aşağısındaki dere kenarına götürdüler. Oraya başka Ermenileri de getirmişler. Hiç vakit kaybetmeden önce erkekleri, sonra kadınları öldürdüler. Sonunda bir parça insaf vicdanlarına girdi ki, bizi bıraktılar. ’Sakın kimse evine geri dönmesin!’ diyerek de çocukları uyardılar.”
Büyük Dengbej Garabet Haçadruyan

Hayatın çeşitli biçimleri, hayatın sessizliği ve çok sesliliği, zenginliği, çekiciliği… Edinilen tüm ders ve tecrübeler… Hasan Dağı’nın tüm heybetini arkasında hisseden Kommagene Kralı I. Antiokhos her sabah güneşi selamlıyor, önünde uzanan kanla, ses ve seda ile savaş ve barış ile dêngbejlerle anlatıla gelmiş uçsuz bucaksız ovaları. Tûrôyo dilinde türküler ile topraklarını beraber savunan Müslüman Mıhellemiler ve Hristiyan Süryaniler, gizemli Ezidiler, kadim Araplar, açlığı paylaşan Türkmenler, esaret uykusunda Kürtler…  Zamanı ve mekanı belirsiz, hem çok gerçek hem de bir o kadar kurmaca, içerisinde merhamet, acı, sevgi, aşk, hüzün her türlü duyguyu taşıyan onlarca, yüzlerce, binlerce vagonlarda insanlar taşıyorum yüreğimde. İçime dönüp baktığım her muhasebenin sonucunda başarısızlık, çaresizlik, mağlubiyet, ihanet, yıkım, hayal kırıklığı ve aynı zamanda hayal etme gücü, dayanma gücü, direniş gücü, arzulama, umut etme yeteneği beliriyor.

Dışarıda yağmur var. Gecenin mis kokusunu baharın fısıltısını taşıyor. Bu lanetli topraklarda, bu şefkatli yurtta, ceberut bir devletin gölgesinde, kimsesiz ve yitik, geçmişleri çalınmış acı dolu yüreklerin tam ortasında hissediyorum kendimi. Acıyı kalbe gömerek acımasızca yazabilmek, konuşabilmek, haykırabilmek gerekli. Yağmur yağıyor dışarıda. Soğuk bir hava var. Dışarı çıkıp her bir damlanın yüzüme dokunmasını istiyorum. Her bir acının ve sevginin, insanı insan yapan her erdemin, korkunç kötülüklerin, iyiliğin ve kötülüğün, tahammül ve tahammülsüzlüğün, sevincin ve kederin, yani kısacası insana ve bu dünyaya ait veya sonradan kazandırılmış her duygu ve düşüncesinin şu yağmur damlası kadar saydam ve kıl payı kadar benden uzak olduğunu bir kere daha hissetmek adına. Bütün yanılgılarım ve yanlışlarımla arama mesafe koyma zorunluluğunu bilerek yaşamak ve bu mesafenin kıl payı kadar olduğu gerçeğini her gün ve her an kabul etmek zorunda olmak. Bir sonraki yanılgıma çalışırken, kısılmış sesimi, hiçlikte kaybolmuş benliğimi, yitmiş ruhumu, kendimi toplamalıyım. Yine de kendimi güçlü hissediyorum. İnanıyorum hala insana, insanlığa. Kimseye politik davranmadan açıkça ve dümdüz davranılabileceğine inanıyorum hala. Herkese ama herkese sayısız kez her defasında bir kere daha güvenilebileceğini inanıyorum. Bu toprakların en doğusundan en batısına kulağıma fısıldıyor tüm kadim halklar: “Aşk, bir aydınlatma yaratma çabasıdır.”

Yoldur.

Mücadeledir.

Sırdır.

Hiçliktir.

Tekliktir.

Bu sınavın yolu budur, anlayan anlar da, anlatmak bize yasak, kendin gideceksin yolu, kendin aşacaksın her durağını kendin anlayacaksın gerçeklerin sırrını.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İsveç Aylığı: Ocak

Derbentçilik

Şelteoğulları (Baba Tarafı Soyağacı)