Beyaz Kadın
Nefes nefeseydi. Belki de şehrin tek yeşil kalmış, gözü
yaşlı, sokakları çığlık dolu yerinden tepelere doğru çıkıyordu. Gelgitli bir
aklın, çocuklar üzerinden kurulmuş bir yaşam bağı vardı gözlerinde. Yükseldikçe
aşağıda kalan şehrin çirkinliği yok oluyor, o daha da bir coşkulu, daha da bir
heyecanlı hikayeler anlatıyordu. Bir gölge üzerimizde vuku bulurken, süzülen
atmacanın kanatları güneşi kapatıyordu. Gözlerini kırpıştırdı. Garip, dedi. Aç,
dedi. Ama fazlasını almaz, dedi.
Yükseldikçe ağaçlar azaldı. Kayalar, uzanan bir bozkır,
yalnızlık ve güven vardı etrafta. İnsanlardan kaçan biz insanlar, böcekler,
yılanlar, atmaca ve şahinler, akrepler ve diğer tüm canlılarla beraber doğada
olmanın sevincini yaşıyordu. Doğru düzgün okuması yoktu. Küçük yaşta öz babasını
yitirince, öz bildiği üvey babası ile yaşamış iki annesi ve bir kardeşi ile
birlikte. Dert içinden derman okumayı öğrendiği yıllarda tanışmış gerçeklerle.
Buraya sürülen yabancı “muhacirleri” ve oraya sürülen yerli “Rumları”… Bir tarafı
Selanik demiş, bir tarafı Türkmen kızı… İki tarafı da sevilmemiş. İnsan okumuş.
İki evlat kaybetmiş. Dört evlat büyütmüş. Eli ekmek tutmamış. Erkek eline
bakmış. Sahibim demiş. Gözü yaşlı ama umut dolu, çocukları ve torunları ile
kurduğu bağ ile geçmişten geleceğe tutunmuş. Şimdiyi doya doya yaşıyorum, diyor.
Her gün iş, yaşlı bir adamın üzerindeki
tahakkümü… Nasıl yaşıyorsun ki, diye soruyorum. Çünkü yaşadım, diyor. Çünkü yaşadım
diyebilmek için geride ölümsüzlükler bırakılmış olmalıdır ya da unutulmazlar,
diyor.
Susuyorum.
Seviyorum bu kadını. Bilirim ki her kadının asla ama asla
kapanmayan bir yarası vardır. Birileri onlara seviyorum derken bile kırabilir.
Günüm aklıma geliyor. Bu kadar kolay mı seviyorum diyebilmek? Emeksiz
sevebilmek, kolayca çekip gidebilmek bu kadar basit mi? "Seviyorum"
kelimesi narin bir kelimedir. Kırılabilir, efsaneler yaratabilir, yaşamak nazlı
bir kelimedir, çabuk incinir, küs tutar, kin besler. Hayat ince bir kelimedir,
kıldan ince, kılıçtan keskin.
Onun gözlerine baktığımda yaşamak diyorum kendi kendime. Her
şeye rağmen yaşamak... Yaşamak masaldır; hiçbir anının tekrarı olmayan... Bazı
masallardan farklı gerçek olmasıdır. Masala dahil olmak için var olmak gerekir.
Var olmak ise başka bir muammadır.
Aşağı indik tekrar. Özgürlük ve mutluluk, düşünceler,
aşklar, sevgiler, sınırsızlık, ölümsüzlük bitti gibi geldi, Sonra gitti elinde
dondurma ile geldi, sonra çekirdek yedik. Sonra önümüz kış diye bir koca kasa meyve
getirdi tüm aileye soydu hemen! Vitamin lazım ey vücut!
Küçük bir kızken buldun bu dünyanın tek gerçeğini, ölümü…
İnsanları okudun, her okuduğunda yüreğin hem nasır bağladı hem yumuşadı. Hep
insan olmayı ve hep güvenmeyi öğrendin. Kocaya verildiğinde “sahibine” uygun
olmayı öğrendin. Evlat yitirdiğinde güçlü olmayı… Herkesi bir arada tutmayı… Ve
şimdi diyorsun ki ''varlığıma alıştın, yokluğuma da alış.''. O kapanmayan yaranla
gideceksin biliyorum. Diğer tüm kadınlar adına attığın o ufak özgürlük adımları
ve gerçeklikteki aile sevginle harmanladığın kültürünü bizlere miras olarak
bırakarak gideceksin.
Bir kez daha indik yaylalardan. O hayata bağlayan beyaz saçlı, beyaz kadın yine bizi güldürdü.
Yorumlar
Yorum Gönder