Taklitçi
Biz kimiz? Siz
kimsiniz? Ben, sen veya onlar? Tanımının veya içeriğinin dahi kopyalandığı bir
toplumda, cevabının karmaşık ve şiddetli tartışmalara yol açabileceği kadar
basit, ama varoluşsal sancılar yaşayan sorular bunlar. Daha soru halini alırken
beraberinde sorunları getiren cinsten. Kimlikler… Aidiyetler… Gruplar…
Kar, karanlık,
labirent…
Adam çalışır.
Tüm ömrünü başkasını mutlu etmek için geçirir. ‘Ben’i arar. ‘Sen’in peşindedir.
Parçalanır. Burada öleceğini bilir. Kanar. Kırmızı kan üzerinde zamanın farkını
yaratırken, daha fazla zaman için ne yapılacağını bilemez. Korku gibi…
Anlamıştır aslında. Boğulur. Küçüklüğü, tüm yalnızlığı bir hediyedir. Tüm
yolların kesiştiği, kirlenip tatsızlaşan bir yerdir. Mekân… Zaman büyüdükçe kirlenen
kardeşidir mekân. Sinirli ve öfkelidir. Zaman hep geçer ama yaşlanmazken o
sabittir ama yaşlanır. Bütün hayatı korku içerisinde geçmiş olan adam bu
ikisinin bileşimidir. Bir maskedir, bir taklitçidir.
Nerede olduğunu
bilmiyorsun. Gülüyorsun. Ağlıyorsun.
Kar, karanlık,
labirent…
Temas ve
yıldızlar arasındaki ilişki kadar insanlara yaklaşabiliyorsun. Bir taklitçisin.
Efendisinin zenginliği ile övünen bir bahçıvandan ötesi değilsin.
Labirent.
Seni şaşırtmak
için kurulmuş bu hayatta simetrik bir hayatı, asimetrik bir yapıyla gelgitli
amaçların buyruğunda yaşıyorsundur. Çıkışa en yakın olduğun an belki de en
uzaktasın.
Karanlık.
Elektrik
kesilene kadar bu simetrinin içerisinde bir yanılsamasındır. Tüm maskelerini
indirebilirsin çünkü artık gözlerin dışarıya değil içeriye bakıyordur.
Kar.
“Beyaz bir sukut
işte” demiş şair. Bir zamanlar sokağa çıkan çocuğun masumiyeti, şimdinin ömür
sarf merkezlerinde sanal beğen butonları arasında masumiyetini yitiren ama
karanlığa gerek bırakmayan bilinçli melankolidir.
Adam
farkındadır. Adam acır. Maskesini takar.
Kimdir adam?
Yorumlar
Yorum Gönder