BIRAKIN HAYKIRSIN SEVGİ SÖZCÜKLERİ

“Sevgi, insanlar arasındaki en güçlü bağdır. Ama sevginin yeşermesi için, daima ayrılık olmalıdır. Sevginin görevi, bizi ayrılık aleminin ötesine geçirmektir..”

Boğucu bir ortam, güçlükle nefes alınabiliyor. Küçücük çiçekler su bekliyorlar. Aralarından bir tanesi yaşam veren sudan en çok alıyor. Diğerlerinden daha fazla açmış, ama ne yazık ki bunun sonucu olarak diğerlerinden daha erken kuruyacak. Güle bakıyorum. Rüzgarın kokusunu taşıdığını hissedebiliyorum. Sevgiyi tanımaya çalışıyorum. Karanlık var her tarafta. Gözyaşlarının bütün bu karanlıkta bile parıldadığını görebiliyorum. Sevginin; savaşların,işgallerin,tecavüzlerin,yalanların,talanların,yağmaların,hırsızlıkların olduğu bir ortamda tam tersi daha da yeşermesi gerekmiyor mu? Madem sevgiyi ayrılık kuvvetlendiriyor. Ya da acaba ayrılık sözcüğünün anlamını dahi de mi kaybettik? Belki de en kötüsü oldu, ayrıyken insanlar daha fazla mücadele ederlerdi, ayrılığın verdiği özlem,hasret insanı daha çok kamçılardı. Ne acıdır ki, galiba onu da bıraktık. Artık mücadele dahi etmiyoruz. Oysaki güneşin ışığı bulutların arkasında kalabilir ama güneş yine de dünyayı aydınlatmaya devam eder.Gül göze görünmeyebilir ama rüzgar yine de onun kokusunu taşır. Kalp ne hissederse hissetsin, mantığımız bize, bizi kurtaracak bile olsa, hangi bencilce düşünceyi söylerse söylesin insanların iletişimin kesilemeyeceğini bilmiyor muyuz acaba? Çünkü bir gün illaki güneşi göreceğiz bunu ne çabuk unuttuk…

Kuşlarla konuştum geçen gün.Hayatlarını sordum. Ağaç kalmadı dediler, elektrik tellerine konup ölen kardeşlerinden bahsettiler, ama her şeye rağmen yaşam güzel dediler. Sokak köpekleriyle konuştum, hayat nasıl diye sordum. Ne yemek var, ne su dediler. Ama en kötüsü bir tanecik sevgi sözcüğünün dahi insanların dilinde olmayışı dediler, gene de hayat güzel dediler. Balıklara sordum denizi. Kirli dediler. Yağlı dediler. Pis dediler. Ama yaşamak lazım dediler. Temizlemek lazım dediler, çünkü hayat güzel dediler. Çiçeklere sordum yaşamı, çok güzel dediler. Beton canavarlardan bize ışık ulaşamasa da bir sevgiliye,bir anneye armağan olup onu gülümsetebiliyorsak temiz kalmaya devam edebiliyoruz dediler. Yaşamak güzel şey dediler. Kelebeklere sordum, kısacık ömrümüz var dediler, ne çiçek ne ağaç ne de diğer böcek kardeşlerimiz yaşıyor ama az da olsak umudu taşıyoruz dediler. Mayın tarlalarında oynayan çocuklara sordum hayatı, bir makinist misali o kadar ince bir çizgi dediler ki , yaşamak gibi, ölmek gibi, sevmek gibi dediler, bir makinistin hasretinin raylara, çığlıklarının tellere takılması gibi dediler. Çocuk olmak istiyoruz dediler. Oyun oynamak istiyoruz dediler. Tersane işçisine sordum hayatı, yaşam dedi, arpa tanesine,buğday tanesine,çavdar tanesine bakmak gibi dedi, onları toplamak gibi dedi, binlerce çiçek toplamak gibi dedi, bin kere ağlamak gibi bin kere gülmek gibi dedi. Yaşamak savaşmaktır dedi. Sevmektir dedi. Ayrı veya birlikte , sevgiyle kalmaktır dedi. İnsanı insan olduğu için sevmektir. Çünkü insan bir kere sever dedi.

Bin kere sordum sevgiyi, bir kere dediler. Bu dünyaya gelirken başladık sevmeye dediler. İnsanı insan olduğu için sevdik dediler. İnsanlığa aşık olduk dediler. Yaşamaya, savaşmaya tutulduk bu uğurda dediler. Baharın kokusu geldi bir an dağlardan doğru, kuşlar uçtu bir anda, sılaya haber götürdüler, güneye kuzeye doğuya ve batıya. Ey insanlık uyan artık bu uykudan dediler. Balıklar taşıdı insanlığın mesajını. Hepsinin sırtında şu mesaj yazılıydı : Sevin, sevin ve mücadele edin. Ey insanlar açın güzünüzü, bir çiçek için, bir kelebek için, sevgili için, ağlayan anneler için, ölen işçiler için, mayınlı tarlalarda oynayan çocuklar için haykırın sevgi sözcüklerini!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İsveç Aylığı: Ocak

Derbentçilik

Şelteoğulları (Baba Tarafı Soyağacı)