HAYAT, HATIRLAMAK, GÜÇ
Hatırlamak, hastahane koridorlarında kesik kesik yanan florasanlar lambaları gibidir. Soğuk, aralıklı… Unutmaksa, karanlık bir odada beklemektir, ışığın yanmasını. Hangisi daha acı vericidir, hangisi bilincimizin kabul etmek istemediği gerçekliği taşır bunu bilmeyeceğim. Her ikisinin de acı ve mutluluk kaynağı olabileceğini biliyorum o kadar.
Sadece ona karşı işlediğim günahlar karşısında dilimin terennüm etmesini, gözlerimin şahit olmasını ve kalbimin nefretle, sevgiyle ve anıyla dolmasını istiyorum. Kesik kesik anıların ve kapkaranlık hiçliğin ruhumu yakıp kavurmasına dayanabilip sabretmek mi yoksa pes etmek veyahut direnmek mi ? Hangi seçeneğin daha ütopya hangisinin daha gerçek olduğunu anlatmaya çabalıyorum. Aslında ütopya dediğimiz şeyin gerçekliğin ta kendisi olduğunu söylemeye çalışıyorum. Çünkü ütopya bir hayaldir ve insan hayal ettiği müddetçe yaşamaya değer katabilir. İnsan özü gereği isyankardır. İnsan özü gereği başkaldırır ve hayallerini gerçeklemek ister.
Hayat…
Hayat yüzüne bakmaz insanın, halden bilmez. Yürüyüşün değişir, omzunun biri eğik, öbürü ondan da eğik; çaresiz, silahsız bir alacaklı gibi hayattan. Alacaklısındır hayattan. Günler yakanı bıraksa istersin. Olup bitenin ortalarında durmak değil de, gürültünün şöyle kıyıcığına ilişivermek istersin. Görmesinler seni, kimse de bir şey sormasın... Hayat öyle kendine kendine gidiversin. Zaman geçiversin ve bu yara öyle kenarları tatlı tatlı kaşınacak kıvama gelsin, kabuğunu kaldırınca kanamayacak kadar iyileşsin. Ama yine de, ille de ‘O’, gelsin; geri gelsin. Yağmalasın etini, jiletlesin kalbini ama yine de geri gelsin. Hep, belki de aniden iyi bir şey oluverir sanırsın. Yalnız kaldıkça iyice enayileşip, iyice sanabilirsin. İyice sanınca iyice enayileşip bir telefon açarsın. Bambaşka bir alemde elbette o, paldır küldür yerlere dökülüverirsin.
Hayat…
Sanırım bütün olay güçle ilgili…
"Güneşin bi'gücü var. İnsanların ona neden taptığını anlamak zor değil."
AYDIN ŞELTE
17.10.2010
Sadece ona karşı işlediğim günahlar karşısında dilimin terennüm etmesini, gözlerimin şahit olmasını ve kalbimin nefretle, sevgiyle ve anıyla dolmasını istiyorum. Kesik kesik anıların ve kapkaranlık hiçliğin ruhumu yakıp kavurmasına dayanabilip sabretmek mi yoksa pes etmek veyahut direnmek mi ? Hangi seçeneğin daha ütopya hangisinin daha gerçek olduğunu anlatmaya çabalıyorum. Aslında ütopya dediğimiz şeyin gerçekliğin ta kendisi olduğunu söylemeye çalışıyorum. Çünkü ütopya bir hayaldir ve insan hayal ettiği müddetçe yaşamaya değer katabilir. İnsan özü gereği isyankardır. İnsan özü gereği başkaldırır ve hayallerini gerçeklemek ister.
Hayat…
Hayat yüzüne bakmaz insanın, halden bilmez. Yürüyüşün değişir, omzunun biri eğik, öbürü ondan da eğik; çaresiz, silahsız bir alacaklı gibi hayattan. Alacaklısındır hayattan. Günler yakanı bıraksa istersin. Olup bitenin ortalarında durmak değil de, gürültünün şöyle kıyıcığına ilişivermek istersin. Görmesinler seni, kimse de bir şey sormasın... Hayat öyle kendine kendine gidiversin. Zaman geçiversin ve bu yara öyle kenarları tatlı tatlı kaşınacak kıvama gelsin, kabuğunu kaldırınca kanamayacak kadar iyileşsin. Ama yine de, ille de ‘O’, gelsin; geri gelsin. Yağmalasın etini, jiletlesin kalbini ama yine de geri gelsin. Hep, belki de aniden iyi bir şey oluverir sanırsın. Yalnız kaldıkça iyice enayileşip, iyice sanabilirsin. İyice sanınca iyice enayileşip bir telefon açarsın. Bambaşka bir alemde elbette o, paldır küldür yerlere dökülüverirsin.
Hayat…
Sanırım bütün olay güçle ilgili…
"Güneşin bi'gücü var. İnsanların ona neden taptığını anlamak zor değil."
AYDIN ŞELTE
17.10.2010
Yorumlar
Yorum Gönder