Nefes

Gündemden uzak ya da yakınlığını okuyucuya bırakacak bir yazıyım ben. Yazan, beni var ederken ne düşündü bilmiyorum. Hayal kırıklığı ile buruk bir vicdan ve karmaşık bir aklın ürünü olup olmadığımı düşünmeye başlayıp kendisini sorgularken, ben kendimi, siz okuyucuların gözlerini yorarken ve beynini acaba gerekli bir yazı mıyım diye meşgul ederken düşlüyorum.

Soğuk bir gün yaşanıyor İstanbul’da. En azından kalemin titrek dokunuşlarından yazarın elindeki kan dolaşımının zayıflamış ve beynin kontrolünden uzak kalmış olduğunu düşünüyorum. Kış. Normal. İlköğretim okulundan getirilmiş bir paket ofis kâğıdından biriyim. Şu devirde bilgisayarla tanışmadan ilk önce benim kullanılıyor olmama şükrederek, yazarın nostalji seven birisi olduğu kanaatindeyim. Evimdeyim. Yani en azından, bana çarpan ses dalgalarından çıkardığım kadarıyla, çalan müzik evde tek başına, yalnız birinin dinleyebileceği türden ezgiler gibi geliyor. Sessiz ve huzurlu... Cam kenarı olduğuna bahse girebilirim.

Perdelerin açık, yıldızların evin içinde dans edecek kadar yakın olduğu bir manzara... Sıcak bir petek... Çay... Sıcacık... İçimi ısıtıyor. Her nefes alış verişte, üzerime temas eden sıcak hava dalgası… Nefes çok ilginç bir şey… Nefes aldığın sürece yaşarsın ve tabii nefes verebildiğin sürece, hayattan beslendikçe var olursun ve de hayata katabildiğin sürece… Ruhumu ısıtıyor. Yalnız değilim ve bu huzur verici. Esas yalnızlığı yaşamadım henüz. Şanslıyım. Çok sevdiğim insanları kaybettiğim nadir oldu. Paketten alınıp yazıcı denilen canavara sadece bir parça ruhsuz bir yazı ‘basmak’ için kullanılan dostlarım oldu. Şimdiyse buna hüzünlenecek zamanım yok. Boşa geçecek zaman, sıcak bir zaman… Bana ait. Huzur verici bir boşluk... Camın kenarındayım. Yıldızların altındayım. Kaygısız. İntihar. Hayır. İntihar etmek için değil. Seyretmek için. Bilgi taşımak için. Bir kalpten, bir diğer kalbe, onlarca, yüzlerce, binlerce çift göz ile algılanıp aklın süzgecinden geçerek kalplere kelimeler taşımaya çalışacağım. Ben sana yazılmış bir mektubum okuyucu. Bir mektup… Bir insanın yazısı, harfleri kullanışı bile ruh haline göre değiştiğinden; ufacık bir sıkıntıyı bile tahmin edebilme sebebiyim ben. İliklere kadar işleyen koskocaman bir sıcaklığım. Bir mutluluğum bazen. Elektronik postalarınıza nazaran çok daha büyük bir gerçekliğim. Sevdiğinizin izlerini, görebilmenizi sağlarım ben. Bu arada aklıma gelmişken, postacılar kaç zamandır mektup taşımıyor sahi?

Aydın Şelte

04 Mart 2012 Pazar

Bu yazı 29 Nisan 2012 tarihinde Radikal Genç'te yayınlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İsveç Aylığı: Ocak

Derbentçilik

Şelteoğulları (Baba Tarafı Soyağacı)