Cezaevleri ve Urfa Yangını
“Panoptik şema, iktidarın araçlarını daha güçlü kılar: ekonomisini sağlamlaştırır. Engelleyici karakteri, sürekli olarak işlemesi ve otomatik mekanizmasıyla etkili ve yararlı bir mekanizma olmasını garantiler. Bu, iktidar ilişkilerinin bir işlev içinde işlev görmesinin ve işlevlerin bu iktidar ilişkileri sayesinde işlev görmelerinin sağlanmasının bir yoludur.” -Michel Foucault
Nedir Panoptikon (1)1? Jeremy Bentham’ın tasarladığı ve hiçbir zaman gerçek hayata geçirilememiş olan hapishane projesi. Sekizgen biçiminde bölmelerden oluşan bir binadır ve tam ortasında bir gözetleme kulesi vardır (yani öyle tasarlanmıştır) kuleden bütün hücreler görülmekte ama hücrelerden kuledekiler görülmemektedir. Amaç, mahkûmların her daim izlendikleri fikrine kapılmalarıdır- kulede kimse olmasa bile. Michel Foucault, Panoptikon (2)2 fikrinin modern güç kavramının babası olduğunu düşünür. İzlenmese bile izlendiğini, ya da her an izlenebileceğini düşünen birey kendi kendine bir oto kontrol mekanizması geliştirir ve kendini denetlemeye baslar.
Urfa, yazın 40 derecenin üzerinde sıcaklığın görüldüğü şehir. 10 kişilik koğuşlarda 20-30 kişinin kaldığı, tuvaletlerin çalışmadığı, havalandırmanın yetersiz olduğu, sağlık koşullarının ağırlaştığı bir ortam düşünün. Nedir cezaevi? Toplumsallık ile uyum sorunu yaşayan ya da topluma uyum sağlayamayan belki de sağlamamayı seçen insanların, o toplumun egemenleri tarafından oluşturulan yasalarca ‘suçlu’ sayılarak kapatıldıkları ve ıslah edildikleri/yalıtıldıkları yerlerdir. Peki, sorun nerede çetrefilli hale gelir dersiniz? Bir toplumsal yapı eğer şu konularda kendine güvenemiyorsa sürekli sorunlu bir adalet sistemi yaşayacaktır:
1) Herkesin eşit doğması ve eşit yaşaması ki, insanları eşit yapmayan bulundukları ortam ve diğer insanların özgürlüğünü kısıtlamaya çalışmalarıdır. Ekonomik sistemin adaleti, ekonomik güçleri zaten ellerinden alınmış çoğu insanı doğduğu şartlarda yaşamaya mecbur bırakıyorsa,
2) Barışçıl, huzurlu bir sosyal iletişim ağı kurulması, kendi içinde ve çevre devletlerle ilişkilerinde sivil ve barışçıl bir anlayışın hâkimiyetinin somutlaşması,
3) Suç ve ceza kavramlarının tanımlanışında adil olunduğuna dair sağlıklı bilgi,
4) Kendi yaşam alanının iktidarının kendisine bırakılması ve özgür olabilme imkânı.
HES adı altında binlerce canlının ve bitkinin yok edildiği; altın zenginliktir denilerek tek gözlü kuzuların doğduğu, davarların telef olduğu, toprakların kuruduğu siyanür tarlalarının bir bir açıldığı; nehirlerin kullanım hakkının köylüden, çiftçiden alınarak yerli-yabancı tüm sermayeye teslim edildiği; yoksulların evlerini devletin jandarma ve polisiyle yıkarak barınma haklarının ellerinden alındığı; harç parasını ödeyemediği için intihar eden gencecik insanların olduğu bir ülke burası.
İşkencenin siyasi tutsaklar üzerine edindiği engin tecrübe ile adli mahkûmlara sıçradığı, cezaevlerine sığmayıp sokaklarda muhalefet eden etmeyen, sokakta arabasıyla giderken polis tarafından her an önü kesilerek dövülme ihtimali taşıyan insanların arasında kol gezdiği bir dönemdeyiz. AKP ya da MHP, CHP yâda DSP veya sisteme entegre olmuş diğer tüm partiler. Egemen güç kapitalist sistemlerde sermayedir. Yasalar onların istekleri doğrultusunda hükümetlerce oluşturulur. Asker ve polis ise bu hâkim sistemin koruyucusudur. Sisteme siyasi, idari, adli her türlü vaka yaratan herkes güvenlik politikaları çerçevesinde “toplumdan yalıtılmak” için cezaevlerine konulurlar. Cezaevleridir toplumun da mahkûmiyetinin başladığı yer. Ne zaman ki f tiplerine, tecrite karşı bir zafer kazanılır, o zaman özgürlüğe atılan bir adım, hem de çok büyük bir adım kazanılmış olur. Bu bağlamda sol kesimin, düşmanın kim olduğunu tahlil etme noktasında oturup bir kez daha düşünmesinde yarar görüyorum.
1 Bentham, Jeremy. Panopticon (Preface). In Miran Bozovic (ed.), The Panopticon Writings, London: Verso, 1995, 29-95.
2 Foucault, M. 1991, Discipline and Punish: The Birth of the Prison, Penguin, London.
Yorumlar
Yorum Gönder