PANDA SELU ESELA


“Dün yağmur yağacaktı, gün döndü, yarın yağdı, Bugün dindi. Ağlayacaktı. Kim anlayacaktı.”
Özdemir Asaf

O, ağır tek bir damla ile yaprak sarsıldı. Damla, titreyerek süzüldü, esnedi ve aşağıya doğru yaprağı eğerek düştü. Yaprağın sarsılışı ve oluşturduğu titreşimleri kim bilir, hangi canlı duyabildi ve belki korktu ve belki bir şeyleri başlatması gerektiğini hatırladı ve belki de kaçtı ve belki de mutlu oldu. Sonra ikinci bir damla düştü, sonra üçüncü, sonra dördüncü sonra sayamayacağım kadar sonsuz, göremeyeceğim kadar uçsuz, dokunamayacağım kadar hızlı onlarca, yüzlerce, binlerce, milyonlarca damla yere dokundu. Toprağa karıştılar, İşte, başlamıştı tabiatın bize dinlettiği müzik...

Şimdi öyle güvenli ki sokaklar. Öylesine güzel ki yürümek için... Yağmurda acele eden insanları gördükçe, doğamızdan ne kadar koptuğumuzu ve korktuğumuzu hissediyorum. Oysa ki, yağmurlarda acele edilmez! Yavaş yavaş yürünür. Yağmurdan başka hiç bir şeyi umursamazsınız ve belki bir şarkı mırıldanarak yavaş yavaş yürürsünüz. Dünyanın en temiz, en saf suyuyla ıslanarak, yağmurun kendine özgü kokusunu içinize çekerek, o bazen hızlı, bazen yavaş sesini dinleyerek yürürsünüz. Evet, Tanrı’nın kendisi ağlıyordur. Sizin için, karşıdaki adam için, bekleyen çocuk için, poşetli kadın için, yitirdiğiniz sevginiz için, koklayamadığınız tüm bebekler için, aradığınız gençliğiniz için, hayalleriniz ve umutlarınız için, tüm günahlarınız için, tüm hatalarınız için... Birden yağmur kadar saf ve temiz olursunuz. Ardından da gülümsemeye, hatta kahkaha atmaya başlarsınız. Çünkü yağmur temiz, huzurlu ve de saftır.


Hele bu şehirde yağmur demek... İstanbul’da yağmur her yağdığında ben, sen olup yağıyor gibi oluyorum. Tanrı, yarattığı bu insanların şekilsizliği karşısında dökerken gözyaşı, beni görüyor, duraksıyor ve ben, sen olup yağıyorum. Sanki her gece beni sana taşıyan o küçük insanların amacı ile aynı gibi: yağmur olup sana dokunmak...

Bu şehirde yağmur her yağdığında sanki ağlıyor gibi İstanbul. Karanlık, kasvetli bir hava çöküyor bazen bu şehrin üstüne.  Ama  hüzün en çok bu şehre yakışıyor be! Hele sen gidince sonbahar oluyorum ya ben, istiyorum ki çocuklar kadar berrak pınarlar olsun avuçlarında, bir yudum içtiğimde ay kanatların gözlerime gözlerinle takılsın. Yağmur yağınca bu şehire, hele ki ben yine sonbaharsam, insanlar kaçışıyor, sokaklar sessizleşiyor.  Keşke İstiklal Caddesi'nde veya Boğaza karşı sıcak bir kafede olsam, seninle yürüsem ıslak yollarında ıslansak, yıkansa ruhlarımız kaldırımlarla beraber dedirtiyor insana. Sanki sokağa çağırıyor İstanbul beni böyle havalarda...

Yağarım da toprak kokarım. Kanarım da asarım gözlerimi. Sen gidersen; denizler de gider kıyılarımdan, uzak iklimlerde eser sesim.

Ama bilirim ki, neresi olursa olsun, yağmur, yağmurdur. gerisi, kalbinde ne varsa odur. Yağmur, geri verecek buharlaşan sevgimizi...

Aydın Şelte
07.06.2014




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İsveç Aylığı: Ocak

Derbentçilik

Şelteoğulları (Baba Tarafı Soyağacı)