Kayıtlar

Derbentçilik

Küpe 2025’e bir kala, konuya en uzak yerden gireceğim: Soyadımdan, Şelte’den… Etimolojik bir gezi ile başlayıp biraz politik ekonomiye bulandıracak ve geleceği öngörmeye çalışacağım. Biraz komplo kokacak, yer yer zorlayacak; ancak sakince mantığa yerleşmeye başlayacak. Şelte, bugünkü anlamıyla “şilte”nin Türkçeye geçmiş hali. Kökeni Farsça olan bu sözcüğün daha geçmişinde ise Hint-Avrupalılık yatıyor. Farsça olduğu iddia edilse de kökeni için gösterilen “çilta, çihil” terimleri, çok katlı battaniye ve ondan yapılmış asker giysisi, zırh anlamına geliyor. Bu durum, sözcüğün Türkçe kökenli olma olasılığını oldukça güçlendiriyor [1]. Nitekim “zorlama” bir akıl yürütme ile bir savaşçının üzerine örttüğü küpesinden (evet, eski Türkçe küpe zırhtır) yalınca bir katmanlı örtüye dönüşmüş olması açıklanabilir. Sırasıyla şu anlamlara evrilmiş: Çilta: Bir çeşit zırh Türkçeye “şilte” olarak ve kılıflı minder anlamıyla Kürtçeye “şelte” yatak örtüsü anlamıyla İngilizceye, Ön-Hint-Avrupa dilindeki skel...

TECRÜBE AKTARILAMAZ

" B ilinç dili aşar: tarif edeceğimizden daha fazlasını algılarız. B ir C aravaggio tablosu, büyük kanyondaki muhteşem günbatımı ya da bir bebeğin değişen yüz ifadesi karşısında dalıp gidişimiz kelimelerle yapılan ayrıntılı tanımlardan uzaktır." Stanislas Dehaene Dil, hafızası olan güçlü ama yumuşak başlı bir organdır. Binlerce bakışmanın, milyonlarca sessizliğin, sonsuz saniyenin toplamını ifade eder. Biriken tüm enerjinin yazılı halidir. Görmesen de belleğine dokunan, ruhuna nakışlı geleceğindir. Geçmişini kodladığın DNA dizilimimindir. Yokluğun var’a dönüşünün en canlı kanıtıdır. Unutmayan ve hatırlatandır. Sen değil, yaşayandır.   Dil, ana yadigarıdır. Seninle doğmuştur, sana doğmuştur. Seni doğurmuştur. Tükenmeyen umudun ilk işlendiği yerdir. Beynini ve ruhunu programladığın kodlardır. Sıfır ve bir arasındaki sonsuzluk kadardır. Bırakacağın en büyük mirastır. Sözler uçar, yazı kalır demişler. Dilden dökülen hiçbir şey bir yere uçmaz. Meraklı bakışlar, ilgili gözler...

Yalnızlık

Kimse bilmez ne düşündüğünü. Yalınlıktır aslında. Basitlik. Keşkelerin gelecekte yaşamayacağın işmanlıklardan daha fazla olduğunu anladığın andır yalnızlık. Tek gerçeğin, evet beyler bayanlar, tek gerçeğin ölüm olduğunu anladığınız andır. Senelerce avutulmanızın, benliğinizin gizlenmesinin bir sonucudur yalnızlık. En sevdiğinizin aslında sevmediğinize sizi inandırdığı anda başlayandır yalnızlık. bir korkuyorum yanlız kalmaktan bir korkuyorum gündüzleri delice çalışıyorum geceleri kadınlarla yatıyorum sonra birden büyümüş görüyorum ağaçları kısrakları birden yavrulamış havaları birden güneşli kadınlarla yattığım yetse ya bir de kadınlarla yattığıma inanmam gerekiyor hoşlanmıyorum.. Her gün, bir önceki günden daha fazla kendimden uzaklaşıyorum. Elimi tut istiyorum. Öyle korkak ve acizim ki.. Kimseye anlatamıyorum. Korkuyorum elimi tutarsan gene sana kötülük yapmaktan. Ölmeyi bile beceremiyorum. Onlarca sene duvara dönüp  aglayamamaktır yalnızlık aglamak istersin içinde biriktird...

TUT DEFTERİ KİTABI

“ ...özel mülkiyet bizi öylesine aptal ve tek yanlı hale getirdi ki, bir nesnenin, ancak bizim için bir sermaye olarak varolduğunda, ya da ona doğrudan sahip olduğumuzda, yediğimizde, içtiğimizde, giydiğimizde, içinde yaşadığımızda vs. kısacası onu kullandığımızda onun bizim olduğunu düşünürüz.“                                  K. Marx Yazabilmek çok farklı bir duygudur. Adeta renkleri harflere, notaları hecelere, fotoğrafları cümlelere dönüştürürsünüz. Beslenmeniz lazımdır yazabilmek için. Hangi görüş yâda hangi inanış da olursanız olun, kendinizi, sınırlarınızı zorlamanız, duyumsamanız gerekir. İnsan ve doğaya ilişkin yazıyorsanız her gün ama her gün insan tanımalı, davranışları gözlemlemeli, doğaya gitmelisinizdir.  Varlığınızın bir hiç olduğunu ya da hiçliğinizin öldüğünüz andan itibaren var olmaya başladığı anda gerçekl...

Sonsuz Karmaşa

Resim
Bakıyorum. Dinleyemiyorum. Konuşuyorum. Göremiyorum. Duyuyorum. Hissedemiyorum. Söylüyorum. Gösteremiyorum. Dokunuyorum. Anlamıyorum. Karmaşık bir doğal düzenin kompozisyonunun entalpisini bozan bir ilişki bizimkisi. Denge diyagramını dağıtan, var oluşunun sınırlarını var eden bir denklem. Çok hassas, çok yalnız, çok muhtaç… Çok mağrur, ama aynı zamanda gururlu ve güçlü… Seni ve beni arayan teklik ruhunun fizik yasaları ile çarpıştığı bir durum bu. Devrik cümlelerin, öykü gerçekliği ile çeliştiği noktada sevdiğini haykırarak gerçeği ortaya koyma çabası gibi… Uykunun ince sınırlarında beliren rüyaların mutluluğu gibi… Uzak, ama tutulabilir. Yakalanabileceği umuduyla yaşanan mutluluk ve verdiği cesaretle kurulan bir hayat gibi. Hayalden gerçeğe uzana uzak ama kestirme bir yol gibi.  Sen. Düğümün çözüldüğü noktada şarkının nakaratı ve şarkıya gizlenmiş anlamının derinliğindeki sen, Evet, bana yardım edecek, bizi var edecek, seni yaşatacak düğüm bu.  Kendimle konuşuyorum. Anl...

Kapitalizmin Tahribatı ve Yeni Bir Yol Üzerine Tartışmalar

Resim
12 Ocak 2020 Pazar günkü yazısında ‘sadece’ Avustralya yangını üzerinden çağın vebası olarak kapitalizmi işaret eden Işıl Özgentürk [1], acaba bugün dünyada ve Türkiye’de daha sonrasında yaşananları da görmüş olarak kapitalizm mi sadece bir veba olarak adlandırmaya devam eder miydi? Yalnızca geçtiğimiz sene küresel ısınmanın tetiklediği doğal afetlerin sonucu olarak 4 bin 570 can ve 140 milyar dolar kayba [2] sadece bu seneki Ocak ayını eklersek karşımıza feci bir tablo çıkıyordu. Dünya gündemine, Corona virüsü, Avustralya’daki yangınlar, Küba ve çevresindeki depremler, Kuzey ülkelerine hala kar yağmazken Güney’in beyaza bürünmesi, eriyen buzulların normalin de ötesinden hızlanması, Brezilya ve Şili başta olmak üzere Hindistan’a ve Çin’e kadar ölümlü fırtınaların/kasırgaların vuku bulması damga vururken; Türkiye gündemine Manisa ve Elazığ depremleri, Van’da çığ felaketi, Sabiha Gökçen Havalimanı faciası damga vuruyordu [3, 4]. Işıl Özgentürk yazısında çok haklı bir şekilde ve de ta...

Taklitçi

Biz kimiz? Siz kimsiniz? Ben, sen veya onlar? Tanımının veya içeriğinin dahi kopyalandığı bir toplumda, cevabının karmaşık ve şiddetli tartışmalara yol açabileceği kadar basit, ama varoluşsal sancılar yaşayan sorular bunlar. Daha soru halini alırken beraberinde sorunları getiren cinsten. Kimlikler… Aidiyetler… Gruplar… Kar, karanlık, labirent… Adam çalışır. Tüm ömrünü başkasını mutlu etmek için geçirir. ‘Ben’i arar. ‘Sen’in peşindedir. Parçalanır. Burada öleceğini bilir. Kanar. Kırmızı kan üzerinde zamanın farkını yaratırken, daha fazla zaman için ne yapılacağını bilemez. Korku gibi… Anlamıştır aslında. Boğulur. Küçüklüğü, tüm yalnızlığı bir hediyedir. Tüm yolların kesiştiği, kirlenip tatsızlaşan bir yerdir. Mekân… Zaman büyüdükçe kirlenen kardeşidir mekân. Sinirli ve öfkelidir. Zaman hep geçer ama yaşlanmazken o sabittir ama yaşlanır. Bütün hayatı korku içerisinde geçmiş olan adam bu ikisinin bileşimidir. Bir maskedir, bir taklitçidir. Nerede olduğunu bilmiyorsun. Gülüyo...