TUT DEFTERİ KİTABI

“ ...özel mülkiyet bizi öylesine aptal ve tek yanlı hale getirdi ki, bir nesnenin, ancak bizim için bir sermaye olarak varolduğunda, ya da ona doğrudan sahip olduğumuzda, yediğimizde, içtiğimizde, giydiğimizde, içinde yaşadığımızda vs. kısacası onu kullandığımızda onun bizim olduğunu düşünürüz.“                                 K. Marx

Yazabilmek çok farklı bir duygudur. Adeta renkleri harflere, notaları hecelere, fotoğrafları cümlelere dönüştürürsünüz. Beslenmeniz lazımdır yazabilmek için. Hangi görüş yâda hangi inanış da olursanız olun, kendinizi, sınırlarınızı zorlamanız, duyumsamanız gerekir. İnsan ve doğaya ilişkin yazıyorsanız her gün ama her gün insan tanımalı, davranışları gözlemlemeli, doğaya gitmelisinizdir.  Varlığınızın bir hiç olduğunu ya da hiçliğinizin öldüğünüz andan itibaren var olmaya başladığı anda gerçekliğiniz başlamış demektir. Erdemin ve olması gerekenin çelişkileri ile yaşayıp durmanın verdiği yorgunlukla, bir sigara yakar ve anlamlandıramadığınız mutluklara ve acılara anlam vermeye çalışarak gülümsersiniz, boş yere kürek çektiğinizi bilerek. Oysaki suyun varacağı yere her hâlükârda varacağını, bir şekilde suyun yolunu bulacağını bilirsiniz. Fakat sormaktan ve anlamaya çalışmaktan kendinizi alamazsınız. Yazmak, çizmek, müzik yapmak, heykel yontmak, yaratmak istersiniz, üretmek istersiniz. En yüce üretkenliğin sevgi ile oluştuğu hakikatini bilir, ne yazık ki üstünüze ve içinize hiçbir zaman yakışmayan ve mücadele ettiğiniz günlük hayat içerisinde emekten ve sevgiden uzaklaşarak kaybolur gidersiniz.
Bilmek ama söylemeyebilmek.
Bilmek ama yapmayabilmek.
Bilmek ama dinleyebilmek.
Bilmek ama görmezden gelebilmek.
Bilmemek ama nezaketen bilmek.
Köpekler gün boyu bulundukları yerde etrafı seyredebilirler... Uykuları geldiğinde bir gölgeye kıvrılırlar... İletişim kurmak istediklerinde havlayabilir, elinizi yalayabilirler... Acıkırlar, biri onlara yiyecek bir şeyler verirse yerler ya da sadece etrafta bulduklarını yerler... Bakınırlar... Koşarlar, tavşan kovalarlar... Dururlar... Bakınırlar... Gezinirler... Sessizdirler... Köpekler, gün boyu bir huzur denizinde yüzerler. Özgürdürler, doğalarını yaşıyorlardır. Gerçeklik ve yanılsama gibi kavramlar onlar için yoktur. Neyse o’dur. Doğaya dönmeli insan evet evet doğaya dönmeli. Nedir doğaya dönmek? Nedir doğaya dönmek? Gidip bir köyde domates yetiştirmek mi, bir deniz kenarında avlanarak yaşamak mı? Ağaç kesilmesin düşüncesiyle ya da teknolojinin nimetlerinden faydalanmak adına e-kitap cihazlarından kitap okumayı tercih etmek mi? hayır doğaya dönmek, kıyıda köşede kalmış batmamak için direnen bir kitapçıdan kitap almaktır. Ki doğa, o kitapçı ve yazardır. Sınav streslerimizin para kazanma zorunluklarımızın içimizdeki şeyi öldürmesine izin vermemektir, olmak istemediğimiz birine dönüşmeye direnmektir. İşte tam da bu yüzden kaybetmeli insan ya da terkedilmeli çok sevdiği bir kadın tarafından. Yalnız kalmalı ve bundan gocunmamalıdır. Tek kalmalıdır bazen. Arkadaşlarına sırt çevirmelidir. Aldatılmalıdır. Kazık yemelidir. Hançerlenmeli, dolandırılmalıdır belki de. İhanete uğramalıdır. Bir hissi yaşatabilmektir doğaya dönmek. Acıyı da, mutluluğu da, herkesi ve her şeyi kabul edebilmektri belki de…

Ah be dostum, gerçeklik öyle acı ki… Zihnime yansıyan kurguları sayıklıyorum… O, kurgularımın uzağında öylece gülümsüyor son fotoğraflarında… "Küçük çocuk ağlama, uyursun ve uyandığında hepsi geçer"… Soluk düşlerin arasından gündüze uyanıyorum, tanıdık gülümseyişler üzerime üzerime geliyor, sırf öyle olması gerektiği için ya da toplum bana bunu dikte ettiği için, konuşuyor, gülümsüyor, yaşıyor ve ölüyorum. Bu absürd oyunda, biteviye kaybedeceğimizin bilincinde soluksuz ilerliyoruz… Bilinç NEREDE? Ruhunuz nerenizde takılı kaldı?! Yaşam nerede, bu mekanik ölüler cehenneminde? Ne zamandır uykudasınız? Çocukluğunuza özlem duyuyorsunuz, finans bültenlerinde ruhunuzun son parçasını da yitirirken… Gökyüzü nerede?! Martıları ne zamandır görmüyorsunuz? İyisi mi devam edin öylece, bizler, nasılsa silinip gideceğiz.
Gerçeklik… İnsanların sanal ve genel düzenlerine uyum becerisi kazandırandır.
Çok can sıkıcıdır.
Eh, yanılsama ne ki gerçeklik ne olsun.
Ve tam tersi.
Ne olsun? Ne?

Yazalım dostum yazalım. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar