İsveç Aylığı: Mayıs

Mayıs ayında yeşil kendisini göstermişti. Beyaz örtü geriye çekilirken, altından yeşermekte olan toprak ortaya çıkıyordu. İleride çiçek ve meyve olarak dönecek tohumlar görünür olmuştu. Hava sıcaklığı gündüz on ile on beş derece arasındayken, gece beş dereceye geriliyordu. Bu sıcaklıklara sevdiğim sıcaklıklar diyebileceğim gibi her geçen gün uzamakta olan gün de bahar ile birlikte muhteşem bir enerji vermekteydi. Kış ile yazın savaşından, bahar ile yazın savaşına doğru geçmiş, daha sıcak ve dengeli bir mevsime doğru ilerliyor olmuştuk. En sık yağmuru da yine bu ayda görmüştüm.


Mayıs ayında İsveç sol ve liberal bakış açısını en iyi anlamamı sağlayan cümle ile karşılaştım. Firmamızın her sene dünyadaki tüm şubelerinin teknik çalışanlarının katılımı ile yapılan teknik alışveriş konferansında bir araya gelmiştik. Her konferans sonrası olduğu gibi burada da akşam yemeği ve ardından bol içilen bir akşam yaşanıyordu. Danimarka şube müdürlüğümüzü yapan ve inanın samimiyetine oldukça güvendiğim arkadaşımızın önce bana Türkiye’nin durumunu sorması, ardından üzülmemem gerektiği ve benim çoktan bir İskandinav olarak kabul edildiğimi ve kurtulduğumu söylemesi hayatımda duyduğum en iğrenç ırkçı-milliyetçi bakış açısıydı. Her türlü milliyetçi düşünce zaten basit ve sığdır. Irkçılık kötüdür. Fakat demokrasi, sol, sosyalizm içerisine sığınmış ırkçılık daha da kötüdür. İnsan olmanın, iyi bir hayatı hak etmenin koşulu İsveçli olmaktan geçiyordu anlayacağınız. Bu olay, hayatım boyunca unutamayacağım bir olay olarak hep aklımda kalacaktı.

Yaşadığım ve beni hayrete düşüren İsveç gerçekleri listem oluşuyordu artık. Bu liste içerisinde ise en dikkatimi çeken yaşanan toplumsal olayların kamuoyundan ama bilhassa dünyanın geri kalanından gizleniyor oluşuydu. 2013 senesinde, şu an yaşadığım Hagfors’ta, Somalili Cumar Yusaf Dayib’in polis tarafından vurularak öldürülmüş olması ve bunun birkaç ulusal ve bölgesel gazete dışında haber edilmemiş olması, yaşanan olayı bir tarafın “bıçak taşıyan manyak bir mülteciydi”, diğer tarafın ise tüm politik doğruculuğu ile “İsveç’te böyle bir şey olmaz, olayda kesinlikle terör şüphesi olmalıdır” yaklaşımları İsveç gerçeklerinin başına oturuyordu. Aynı şekilde ülkenin en fazla göçmen barındıran şehir olan Malmö’de düzenli yaşanan çatışmalar, hırsızlıklar, cinayetler, polis aracı yanması, bir göçmene yapılan saldırı gibi olayları da pek fazla dış basında bulmanız olası değildir.

Diğer gerçekler mi? Michelin yıldızlı mutfağa sahip olsalar da kendi yemek kültürleri yok, İsveç gençleri sanıldığının aksine metal müzik neredeyse hiç dinlemiyorlar, elektronik müzik bilgileri seksenlerin Almanya'sı ve doksanların İskandinavya'sı ile sınırlı, insanları ortalamaya vurduğunuzda her gördüğünüz güzel ve yakışıklı değil, Vikingler ile bilginiz emin olun sizin daha fazla olabilir. Televizyonlarda ya ABD yapımlarını ya da İngiliz müzik yarışmalarını veya onların İsveççe uyarlamalarını görürsünüz. Hoş, şu an bizim de hızla koştuğumuz/geldiğimiz hal bu ya! Belki benim yaşadığım eyalet için durum budur ama gördüğüm, gözlemlediğim, konuştuğum ile elde etmiş olduğum sonuçlar bunlardır.


Mayıs ayı, 1 Mayıs tatili ile başlayıp İsveç’in anneler günü ile biterken, ne gerçek bir sınıfa ne de anneler günü kutlayacak kadar bir gerçek bir şefkate sahip olmayan bir ülkede olduğumu anlıyordum. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İsveç Aylığı: Ocak

Derbentçilik

Şelteoğulları (Baba Tarafı Soyağacı)