İsveç Aylığı: Nisan

Nisan ayı nihayet maaşımı aldığım, artık internet bağlantımın olduğu, kar yağışının durduğu ve güneşin “sıcak” yüzünü göstermeye başladığı ay olarak kazındı hafızama. Lars The Graveyard (Mezarlık) lakaplı bir iş arkadaşımın bana söylediği şekliyle bu ay bahar ile kışın savaşı şeklinde geçen bir aydır. Bir gün güneş varsa, ertesi gün bol yağmur, bir sonraki gün kar yağışı ile karşılaşmanız olasıdır. Sıcaklık gündüz yedi sekiz dereceleri buluyor olsa da, hava kararınca tekrar eksi haneleri görmeniz işten bile değil.

Bu ay, İsveç medeniyeti ve demokrasisin üzerinde yükseldiği bazı gerçekleri ilk ağızdan öğrenme imkânım oldu. Soy ismi Keskitalo olan bir iş arkadaşıma, soy isminin İsveççe olup olmadığını sormamla bu gerçeklerin iplik söküğü gibi dökülmesi bir oldu. Öncelikle size İsveç “ırkını”, sonra halkını anlatmam gerekiyor. İsveç “ırkı” dediğinizde bahsettiğiniz şey aslında bir Cermen halkıdır. Öyle ki başka bir Cermen kökenli halk olan şımarık kız kardeş İngilizlerin ve büyük abla Almanların dilleri arasında bir yerde, Cermen dil ailesine ait bir dili konuşan Gotlar’dan başkası değiller. Bu Gotlar aynı zamanda Avrupa’yı çok uzun süre fetheden, birçok halkı öldüren Vikingler’in de atası oluyorlar. Vikingler konusu ayrı bir konu, ama sadece şunu belirtelim, Vikingler aslında deniz seferine çıkan savaşçı Gotlar, Norsklar, Danlar gibi Cermen haklarından oluşuyorlardı ve özellikle İskandinavya’da kuzeyde yaşıyorlardı. Bu fethetme ve “kendinden başkasını” büyük bir merakla incelerken aşağı görme hali o dönem için deniz kenarlarında yaşadıklarından dolayı bölgenin yerli halkı Samilere ve Laponlara (Göçerler) yönelemiyor. Ta ki sanayi devrimi olup İskandinavya’nın iç bölgelerinde madenlerin işlenebileceği ve tarım arazilerinin kullanılabileceği öğrenilene kadar. On dokuzuncu yüzyılı bilemiyorum ama okuduğum ve dinlediğim kadarıyla, parmak ısırılan modern İsveç demokrasisi 1920 - 1980 yılları arasında İsveç’in gerçek yerli halkı olan Samiler'e ve göçerlere biyolojik soykırım yaparak o nesli yok etmeleri üzerine kuruludur. Bu soykırımları, Sami genç kızlarının yumurtalarını bağlayarak yapmışlardır. Göçebe okullarını kapatmış ve o halkların yerli dillerini konuşmalarını yasaklamıştır. Bir parantez açıp benzer durumun Türkiye topraklarında Ermenilere soykırım, Kürtlere dil yasağı, Türkmenlere ise inanç ve yerleşik hayat baskısı ile yaşandığını not edelim. Bugünkü İsveç halkı ise Hristiyan kültürü içerisinde olan ve İsveççeyi çok iyi konuşanlardan oluşuyor veya öylesi kabul görüyor diyelim. 


                              
Bir diğer bildiğim ama tecrübe etme ve dinleme imkânı bulduğum konu ise din oldu. Malumunuz İsveç yüzde 95’i ateist olarak geçen bir ülkedir. Roma’nın aynı Osmanlı’nın İslam’ı kullanması gibi Hristiyanlığı bir araç olarak kullanma durumu bu yüzyıla kadar süregelmiş. Burada yine bir parantez açalım ve Osmanlı’nın bu dâhil hali hazırda bir sürü geleneği Roma’dan aldığını belirtelim. Roma’nın, Hristiyanlığı cadı suçlaması ile kadın yakarak, şeytan tarafından ele geçirmiş denilerek türlü işkencelerle yaydığı bilinen bir gerçek. Fakat bu tip baskılar, bizdeki eski Türk ve Anadolu geleneklerinin tasavvuf ile harmanlanarak Sünni itikatta yaşatılması ve Anadolu – Mezapotamya – Orta Asya pagan inançlarının Alevilikte vücut bulmuş olması ile aynı durumdur. Paskalya gününde Hristiyan dünyasının Easter diyerek Ostara'yı (bahar tanrıçası) andığını öğrenmiş oldum. Paskalya sonrası yaklaşan ilk "dini" bayramda ise Aziz John günü kutlanacktı, fakat aslında o gün de Ærra Liþa yani yaza merhaba denilen gün olarak kutlanıyordu aslında, tıpkı Odin'in doğum tarihinin İsa'nın doğum günü olması gibi.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İsveç Aylığı: Ocak

Derbentçilik

Şelteoğulları (Baba Tarafı Soyağacı)